KIZ ÇOCUĞU DOĞMAK

Abone Ol

Dünya Kız Çocukları Günü nedeniyle, geçtiğimiz günlerde yeniden hatırladık kız çocuklarını.

Bir kız çocuğunun gülüşü, dünyanın en güzel melodisidir. Benim iki kız çocuğum var; hayatın bana armağanı. Arkadaş, kardeş, yoldaş, sırdaş bazen “anneee” diye anne sözcüğünü uzatarak konuştuklarında anne, abla bile olmuşlardır bana. İsterim ki bütün dünyada kız çocukları hep gülümsesin, güller açsın yüzlerinde gözlerinde.

Onların gülüşleriyle umutlansın anneler, babalar . Umut olsunlar. Masumiyet vardır, gelecek vardır o gülüşlerde.

Renklerle doğuştan ayrılmasınlar, pembe de güzel ama hayattan tüm renkleri onların olsun.

Bütün dünyada içinde yaşadığımız toplumda bir çok kız çocuğunun sesi kısılmıştır, o gülüş bazen erken susar…

Bir duvarın ardında, bir sessizliğin içinde, bir korkunun gölgesinde kaybolur.

11Ekim Dünya Kız Çocukları Günü idi.

Dünya, bir kez daha kız çocuklarının sesini duymaya, onların hikâyelerini görmeye davet ediliyor bu günde.

Ancak bazı hikâyeler, anlatılmadan kayboluyor.

Bazı hayaller, daha yeşermeden soluyor.

Birçok ülkede, hatta gelişmiş toplumların bile görünmeyen köşelerinde, kız çocukları hâlâ okula gidemiyor.

Bazıları 12-13 yaşında evlendiriliyor, çocuk yaşta anne oluyor.

Kimi mutfağa, kimi tarlaya, kimi ev işlerine mahkûm ediliyor.

Okul defterleri, bir gelinlik kumaşına dönüşüyor.

Oysa eğitim, bir kız çocuğuna yalnızca bilgi değil, kimlik kazandırır.

Okuyan bir kız çocuğu; düşünebilen, sorgulayan, üreten, dünyayı dönüştüren bir bireye dönüşür.

Ama okuma hakkı elinden alınan her kız çocuğu, aslında toplumun geleceğinden çalınan bir ışıktır.

Toplumun kadına biçtiği roller, çoğu kez daha çocuk yaşta öğretilir.

“Kız kısmı sessiz olur, uslu olur, çok gülmez.”

Böyle böyle bir çocuğun sesi kısılır, bedeni kısıtlanır, varlığı görünmezleşir.

Güzellik kalıpları, sosyal medyanın dayattığı kusursuzluk imajı, çocukların özgüvenini eritiyor.

Henüz kendini tanımadan, kendi bedenini reddetmeye başlayan bir kuşak büyüyor.

Oysa kız çocukları, doğaları gereği güzeldir.

Onların gülüşü, saçındaki rüzgâr, çizdiği bir güneş, söylediği bir şarkı… hepsi güzelliğin ta kendisidir.

Ama biz, onları kalıplara sıkıştırdıkça; onlar kendilerini değil, onaylanmayı öğreniyorlar.

Bir kız çocuğu kendi bedeniyle barışık değilse, toplumun vicdanı da barış içinde olamaz.

Sanat, kız çocuklarının kendini ifade etmesi için en güçlü yollardan biridir.

Bir fırça darbesinde özgürlük, bir nota aralığında umut, bir dans adımında cesaret vardır.

Bir kız çocuğu resim yaparken, sadece renklerle değil, kendi sesiyle konuşur.

Sanat, onların iç dünyasını iyileştirir; acıyı dönüştürür, suskunluğu kırar.

Kız çocuklarına sanatla, kültürle, eğitimle ulaşmak; onların yaşamına bir pencere açmaktır.

O pencereden giren ışık, yalnızca bir çocuğun değil, bir toplumun geleceğini aydınlatır.

Erken yaşta evlilik, eğitimsizlik, ekonomik yoksunluk, toplumsal baskılar…

Hepsi birbirine bağlı zincirlerdir.

Bu zincirleri kırmak, yalnızca devletlerin değil; ailelerin, öğretmenlerin, sanatçıların, sivil toplumun ortak görevidir.

Bir kız çocuğunun elinden tutmak, bir ülkenin kaderini değiştirmektir.

Her kız çocuğu için güvenli bir ev, erişilebilir bir okul, özgür bir gelecek mümkündür.

Yeter ki biz, onlara inanmayı ve onların yanında durmayı seçelim.

Kız çocuklarının düşleri yarım kalmasın diye; onları sadece “korumakla” değil, “güçlendirmekle” yükümlüyüz.

Bu Dünya Kız Çocukları Günü’nde, yalnızca kutlama değil; bir söz verelim:

Hiçbir kız çocuğu hayallerinden vazgeçmeye zorlanmasın.

Hiçbir kız çocuğu sessiz kalmasın.

Hiçbir kız çocuğu, kendi bedeninden utanmasın.

Ve hiçbir kız çocuğu, çocukluğunu erken yaşta kaybetmesin.

Dünya, kız çocuklarının ellerinde yeniden şekillenecek.

Onların gözlerindeki umutla, seslerindeki güçle, yaratıcılıklarındaki ışıkla.

Belki de dünyanın en güzel geleceği, bir kız çocuğunun çizdiği o ilk resimde…