Rabbimiz buyurur:
“Kim amel-i salih işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.” (Fussılet süresi ayet 41/46)
Şairimiz de bu ayeti açıklar şekilde bu dünya hapishanesinin bir hücresinde avazı çıktığı kadar bağırıyor:
“Kendim ettim kendim buldum” diyerek, bizi uyarıyor.
*
Kişinin kendine ettiğini, edemez kişiye hiçbir fani.
Ne kahbe hırsı, ne kıskanç kini, ne şarap ne de haşhaş edemez.
Kişinin kendine ettiğini, edemez kişiye hiçbir fani.
Kar, kış edemez, sırdaş edemez, tayfun, boran, dağ, taş edemez.
Kişinin kendine ettiğini, edemez kişiye hiçbir fani.
Tutmazsa gerçek dostun elini, kendi kendiyle baş edemez.
Kişinin kendine ettiğini, edemez kişiye hiçbir fani.
Ayyaş edemez, sarhoş edemez, mezar soyan nebbaş edemez.
Mevlana Celaleddin Rumi
*
Sağa baktık hırsız, sola baktık arsız, aşağı baktık düzenbaz, yukarı baktık soytarı..
Tencere dibin kara seninki benden kara..
Çalın ağalar, paşalar eliniz değmişken çalın..
*
Gelin biraz “ çalmak” fiilini irdeleyelim..Mesela saz çalmak, yoğurt çalmak, kalp çalmak, top çalmak,
Çalmak fiilinin iyi veya olağan halleri.
Para çalmak, sıra çalmak, oy çalmak, güveni çalmak, yetkiyi çalmak, koltuk çalmak
Çalmak fiilinin olumsuz halleri.
İkinci grupta sayılan fiilleri işleyene "hırsız" denir. Ve hırsızlık bütün suçların anasıdır… Başka bir deyişle, tüm suçlar hırsızlığın bir türevidir. Söylemesek de, söyleyemesek de hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmasa da aslında kim hırsız, kim değil hepimiz biliriz...
Ve tarihin hükmü, çoğu kez yargının hükmünden daha önemlidir. Ve kesindir. Marcos ve Çavuşesku gibi hırsız diktatörler herhangi bir mahkemede "Hırsızlık" suçlamasıyla yargılan(a)mamıştır. Ama tarihin onlar hakkındaki hükmü kesindir: Hırsız...
Size hırsızlıkla ilgili iki hikâye anlatayım…
BİR
Köyün birinde hırsızlıktan köylünün anası ağlamış. Hiç bir önlem hırsızlığın önünü kesemiyormuş. Bütün köylü hırsızı tahmin ediyormuş ama ellerinde delil olmadığı için önlem alamıyorlarmış.
İhtiyar heyeti devreye girmiş ve hırsızı köye bekçi atamışlar, bunun üzerine köyde hırsızlık olayları son bulmuş...
İKİ
Köyün birine hırsız dadanmış. Hırsız özellikle ayakkabılara meraklıymış. Cemaat camiye girip namaza durunca bulduğu ayakkabıları torbasına doldurup kayboluyormuş.
Sonunda köylü pusuya yatmış, hırsızı, torbası elinde kıskıvrak yakalamış. Köy heyeti toplanmış. Hırsıza ne ceza vereceklerini tartışmışlar. Köylülerden birisi bir öneri getirmiş.
"En iyisi hırsızı imam yapıp önümüze geçirmek. Böylece gözümüzün önünde olur, hırsızlık yapamaz" demiş.
Köylünün aklı bu işe yatmış, hırsızı imam yapmışlar...
Aradan yıllar geçmiş. Gurbete çıkan bir köylü dönüşte hırsız imamın neler yaptığını, hırsızlığın bitip bitmediğini sormuş.
"Herif imamlığa devam ediyor, hırsızlık yapmıyor..." demişler.
"Demek sorun çözümlendi?" diye sevinmiş gurbetteki köylü.
Bir başka köylü yeni durumun hiç de sanıldığı gibi olmadığını şöyle açıklamış:
"Hayır... Hayır... Hırsız bu kez kendisi gibi birkaç adam tuttu. Hırsızlığı onlara yaptırıyor. Kendisi de 'Hırsızlık günahtır, sakın çalmayın' diye vaaz veriyor..."
Yaşam deneyimiz gösterdi ki; bu iki hikâyeden birincisi bazen doğru olsa da her zaman doğru olmuyor… İkincisi de, çözüm olmuyor…
Çözüm ne mi?
Köyde hırsız barındırmamak, yetkili ve etkili yerlere hırsız getirmemek…
Hırsızları kategorize etmediğimiz, "hırsız ama bizden", "çalıyor ama çalışıyor" demediğimiz, "kol kırılır yen içinde kalır" diye bizim takımdan olanların hırsızlıklarını örtbas etmediğimiz, hırsız babamız bile olsa “Hırsız Var” diye bağırabildiğimiz gün her şey değişecek...
Sevgiyle Kalın..