2023 yılında Cumhuriyet'imizin 100. yılını kutladık. Tarih'in akışı içinde çok uzun bir süre değil bu.
Bir insan ömrü bile değil.
Bereketli topraklar buralar. Osmanlı 624 yıl, Hititler 450 yıl devlet olarak yaşadı.
Cumhuriyet'imiz ise 100 yaşında. Tarih'in delikanlısı o. 100 yılda yaşananlardan ders alarak, sonsuza dek yaşayacak.
100 yılda dört mevsimi yaşadık sırasıyla.
Bu güzel vatanda, Atatürk'ün önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Atatürk, yurttaşlarına baharı yaşattı. Onun gibi diğer arkadaşları da ateşin, barutun içinden çıkıp geldiler. Yetişmekte olan kuşağa rol model oldular. Yurtsever olarak yetişti genç kuşak. Göğüslerine yurtseverlik rozeti taktılar. O gün, bugün kimimiz Atatürk olduk, kimimiz İsmet, Karabekir, Fevzi Çakmak. Mehmet Akif olduk, Nazım olduk...
Kurtarıcı, devlet kurucu o kahramanların adı tüm yurtseverlerin yüreğine kazındı.
Her yurtseverin bedeni bir Bilge Kağan Anıtı.
İlkbaharın ardından yaz geldi. Yaz, Atatürksüz geldi. Devlet, köye indi. Yurdumuzun 21 yerinde Köy Enstitüsü açıldı. Köy Enstitüleri bağrına bastı köy çocuklarını. Bu okulları bitirenler köylere dağıldılar. Sağlıkçı, ziraatçi, duvar ustası, demirci, eğitimci oldular.
Köylerdeki çocukların rol modeli oldu Enstitülüler.
Yaz bitti, sonbaharda sararmaya başladı yüzümüz. ABD ile işbirliğine girdi ülke yöneticileri. Kendimize olan güvenimiz azaldı. Zorda, darda kaldığımızda artık arkamızda Okyanus ötesi dağ vardı. Ahırdaki ineği sattık, inek sütü yerine süt tozu içmeye başladık. ABD'den süttozu geliyordu bedava. Uçak, motor, silah fabrikalarını kapattık. Yan gelip yatmaya başladık.
Süt,
Yağ,
Un bedava,
Uçak,
Traktör,
Tüfek bedava.
Bedava yaşamaya başladık, bedava.
Bir atasözümüz der ki:
"Tatlı tatlı yemenin, bir de acı acı çıkarması olur."
Öyle de oldu.
Kış bastırdı.
Yetmiş küsur yıldır ev ocak sahibi olan bu halk, kışı nasıl geçireceğini, kıştan bahara nasıl çıkacağını bilemez oldu. Elde avuçta olanları satarak idare etmeye çalışıyoruz.
Fabrikalar satıldı.
Yollarda, köprülerde, tünellerde geçişler paralı. Dahası, geçenden beş akçe, geçmeyenden on akçe. Yer altı zenginliklerimizin ruhsatnameleri alanın bulanın elinde. Sırada arazi satışları var.
On beş milyon dolayında emeklimiz var. Çoğunun maaşı açlık sınırının altında.
On beş milyon dolayında çalışan kayıtlı işçimiz var. Aldıkları maaş, yoksulluk sınırının altında.
Ekonomik durumu iyi olanlar da çok.
Yirmi yerden maaş alanlar var.
Yatları, katları olanlar var.
Gemileri olanlar var.
Fabrikaları olanlar var.
Otelleri olanlar var.
Hastaneleri olanlar var...
Bu dönem öne çıkan rol modellerimiz var.
Kim bu rol modeller kimler?
Milyonluk araç içinde toz koklayanlar,
Çoğu daha dünkü çocuk; on, yirmi şirketi olanlar, içtiği suya altın tozu katanlar, yabancı paraları başlarına taç yapıp takanlar...
Her akşam televizyonların karşısına geçip, dizi film diye bu insanların yaşamlarını izliyor halk.
Türkiye denizinin müsülajı bunlar.
Halk mı?
Halk yollarda.
Hak,
Hukuk,
Adalet
Ankara'dan kalkıp İstanbul'a yürüyor.
Milli irade, Hatay'dan Ankara'ya yürüyor.
Emek de darda kaldı, zorda kaldı diğer değerlerimiz gibi. O da İstanbul'dan kalkıp Ankara'ya yürüyor.
Kışın sonu bahar.