KIRK YIL (2)
Asıl sıkıntılar şimdi başlıyor. Buğday, pazara gelmeye başladığında fiyatlar düşmeye başlar. Buğday pazarında borsada traktörler, kamyonlar, kamyonetler yan yana dizilir. Adım atacak yer bulunmaz. Üreticinin çaresizliğini herkes bilir. Sıkı pazarlıklar yapılır. Çiftçinin yapılan pazarlığı beğenmeyip ürünlerini yeniden köyüne götürecek gücü yoktur. Kısa bir süre sonra buğday fiyatlarının yeniden yükseleceğini adı gibi bilir. Ancak çaresizliğin ne olduğunu da çok iyi bilir.
Çok değil on gün içinde buğday fiyatları yüzde otuza yakın bir oranda düştü. Endişeli bekleyiş sonucunda çiftçiler bir an önce ürünlerini satmak için çaba gösteriyor.
Buğday pazarında yaygın bir söylenti dolaşıyor. Bazı aracılar, satın aldıkları buğdayın parasını ödememiş. Buğday çok, satıcı çok, peşin para veren yokmuş. İki yıllık endişeli bekleyiş yerini başka endişeye bırakıyor. Aracılar çok seçici davranıyor. Üreticinin duyduğu endişe, onların yakasını bırakmıyor. Yüzlerce ton sattıkları buğdayın karşısında aldıkları çekler, senetler ya zamanında ödenmiyor.
Beterin beteri varmış derler; karşılıksız çıkan senetlerin sayesinde ortada kalıyorlar.
Ucuz yakıt, ucuz yakıt alacak kadar zengin olmayan köylülerimiz var. Ucuz etin yahnisinin yenmediği gibi ucuz yakıt, ucuz gübreden üretilen buğdayında ekmeği yenmez.
Bir dokun, bin ah işit derler. Traktörü olan, biçerdöveri olan dertli. Toprağı olan köylü, dert ekip biçer olmuş. Pazar yerinde dert alınır satılır olmuş. Tarım, hayvancılık ürünlerini tüketenler onlardan farklı değil. Artık hiçbir ürün eski tadını vermiyor. Ucuza satılan ürünler tüketicilere pahalı demeyelim; çok çok pahalı fiyatla onlara ulaşıyor.
Büyüklerimizin dilinden düşürmediği bir söz vardır: “Köylünün karnını yarmışlar. Kırk tane gelecek yıl çıkmış.”
Son sözümüz, hiç endişe etmeyin. Gelecek yıla her şey düzelir.