KERBELA FACİASI - 5

Abone Ol

Hz. Osman zamanında ve sonrasında Hz. Ali halife olunca bu işler harp noktasında ortaya çıkmıştır. Sıffin Savaşı, Muaviye, Hz. Ali arasında, Cemel vakası ve diğerleri gibi İslam hilafet tarihine baktığımızda Hz. Peygamberden sonra hemen ölümü anında hilafet konusu ortaya çıkıyor. R.SAV.in mübarek naaşı defnedilmeden sahabiler, kabilelerin her biri halifenin kendilerinden olmasını arzu ediyor. Bu işe kimin getirilmesi daha uygundur, hususunda ashabın hepsinin fikrini almak mümkün olmuyor. Birtakım kargaşalıklar oluyor. Hz. Ali ve Ehli Beyt R.SAV.in techiz tekfin yıkanması, kefenlenmesi ve defni ile meşgul oluyorlar. Bu arada hilafet meselesi ile ilgilenmeye fırsatları olmuyor. Neticede genel olarak kargaşayı önlemek, huzuru sağlamak için Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Osman ve Aşereyi Mübeşşere (cennetle müjdelenenlerden) bazıları ve sahabilerin çoğunluğu ile Hz. Ebubekir R.A. en yaşlı, en tecrübeli R.SAV.in en yakın dostu vs gibi özellikleri ile halife seçiliyor.

Bu arada Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Abbas vs gibi Ehli Beyt cenaze işleri ile meşgul olduklarından hilafetle ilgilenemiyorlar. Onlara da sorulup fikirleri alınmıyor. Beytül Hazen (hüzün evi)nden ayrılmıyorlar. Gelen gidenlerle ilgileniyorlar. Bu arada halife seçimi oluyor. Hz. Ali R.A. hazretleri Hz. Ebubekir’e 6 ay sonra biat etmiş. Deniliyor ki, bu bir kırgınlık nedenidir. Ümmetin ittifakına karşı çıkmamak, ümmetin huzurunu bozmamak gibi ulvi düşüncelerle olmalı ki, Hz. Ebubekir’in halifeliğine karşı çıkmıyor. Burada ilginç olan nokta şudur; Bazı tarafgir şia alimleri güya Hz. Ali’ye Hz. Ömer zorla Hz. Ebubekir’e biat ettiresi, bu mantıklı görünmüyor. Çünkü Hz. Ali Allah’ın aslanı ömrü savaş meydanlarında geçmiş, 84 tane irili ufaklı harbe iştirak ettiği bildiriliyor. Hendek harbinde tahminen 160 kilo gelen ve Arapın en güçlü cengaveri olan Abdud’un karşısına kimse çıkmıyor ve Hz. Muhammet SAV. “çık ya Ali” diyor ve bu harpte Abdud’u bir kılıç darbesi ile ikiye bölüyor. Böyle güçlü bir adam neden ortaya çıkıp da hilafete ben daha lâyığım dememiş. Elbette ki buradaki tavır Hz. Ali’nin ilmi, irfanı, feraseti ve siyaseti, olgunluğu Allah’ın aslanı olması gibi hususiyetleri tesirli olmuştur. Hz. Ali; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman üç halifenin de baş danışmanı olmuştur. Hz. Ali’ye danışmadan üç halife de önemli kararlar almamışlardır. Hz. Ali’nin fetvaları ile amel etmişlerdir. Hatta şu Hz. Ali’nin kendi sözüdür; “Eyvah, onlara ben müsteşar idim, şimdi bana kim yol gösterecek” demiştir.

Bu durumda başka bir husus daha var; o da şudur:

Hz. Ali bu üç halifeye de husumet beslememiştir. Çünkü Hz. Ali zorla baş eğdirilecek bir kişi değildir. Hz. Fatıma hayatta iken, onun üstüne hiç evlenmemiştir. Hz. Fatıma’nın vefatından sonra dördü bir arada sekiz hanımla evlenmiştir. Bu durum Araplarda yaygın bir durum idi. Bu hanımlardan 18-19 çocuğu olmuştur. Bu çocuklarından birisinin adını Hz. Ebubekir, birisine Hz. Ömer, diğerine Hz. Osman adını koymuştur. Şimdi herkesin aklına gelen şu sorudur: İnsan sevmediği, kırıldığı birilerinin adını kendi evlatlarına kor mu? Hayır.

Hz. Ali, Ümmü Gülsüm adındaki sevgili kızını Hz. Ömer’le evlendirmiş, Hz. Ömer’i damat yapmıştır. (Bu durumda akraba olabilmek amacı ile evlilikler yapmak Arap’ta o zaman adetti).Hakkında “Ali gibi genç, Zülfikar gibi kılıç yoktur” buyurulan Hz. Ali’nin zorla baş eğdirildiği aklen mümkün değildir. Diğer hususlar da bu anlayışla izah edilebilir. Esas sorun, Hz. Ali’nin hilafeti ve Muaviye’nin arasında çetin mücadeleye dönüşmüştür. Sıffin harbi İslam milletinin yıkımı olmuş, hilafet saltanata dönüşmüştür ve idare tamamen politika ve siyaset şeklini almış, yani, dini özelliğini tamamen kaybetmiş, ikbal, izzet, makam, mevki, dünya şaşaası amacına yönelmiştir ve bu işler o gün bu gün de böyle devam etmektedir.

(SÜRECEK)