KERBELA FACİASI-3

Abone Ol

Onun için Kur’an’da ve Hz. Peygamber’in kesin buyrukları dışında üçüncü ve en keskin delil akıl ve mantıktır. Bir meselede Kur’an, R.SAV.in özlü söz ve hareketleri yoksa o zaman rehber Kur’an’a bağlı akıldır. Onun içindir ki, Kur’an’da birçok ibretli olaylar sayılırken ayetin sonunda “onlar  akıl etmezler mi, düşünmezler mi, akıllarını kullanmazlar mı” gibi ifadeler yer alır ki, bu ifadeler aklın en yüce delil olduğunu bildirir.

Bu açıdan Kerbela olayına baktığımızda; bir takım ehli sünnet sünni ve alevi özelilkle  Şia-İran aleviliği alimleri ve araştırmacıları bu işin başlangıç noktası olan Hz. Ali R.A. hazretlerinin hilafet nedeni ile Hz. Ebubekir R.A., Hz. Ömer R.A. ve Hz. Osman R.A. ve diğer büyük sahabilerden bazılarına olan kırgınlığıdır. Bu hususta yapılan incelemelerde de Hz. Ali R.A. hazretlerinin kırgınlığı kesin ancak bu kırgınlık Hz. Ebubekir, Hz. Ömer zamanında hatta Hz. Osman zamanında  bile fiiliyata dönüşmemiş, Hz. Ali açıkça bir mücadeleye  girişmemiştir.

Hz. Osman zamanında ve sonrasında Hz. Ali halife olunca bu işler harp noktasında ortaya çıkmıştır. Sıffin Savaşı, Muaviye, Hz. Ali arasında, Cemel vakası ve diğerleri gibi İslam hilafet tarihine baktığımızda Hz. Peygamberden sonra hemen ölümü anında hilafet konusu ortaya çıkıyor. R.SAV.in mübarek naaşı defnedilmeden sahabiler, kabilelerin her biri halifenin kendilerinden olmasını arzu ediyor. Bu işe kimin getirilmesi daha uygundur, hususunda ashabın hepsinin fikrini almak mümkün olmuyor. Birtakım kargaşalıklar oluyor. Hz. Ali ve ehlibeyt R.SAV.in techiz tekfin yıkanması, kefenlenmesi ve defni ile meşgul oluyorlar. Bu arada hilafet meselesi ile ilgilenmeye fırsatları olmuyor. Neticede genel olarak kargaşayı önlemek, huzuru sağlamak için Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Osman ve Aşereyi Mübeşşere (cennetle müjdelenenlerden) bazıları ve sahabilerin çoğunluğu ile Hz. Ebubekir R.A. en yaşlı, en tecrübeli R.SAV.in en yakın dostu vs gibi özellikleri ile halife seçiliyor.

Bu arada Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Abbas vs gibi ehlibeyt cenaze işleri ile meşgul oludklarından hilafetle ilgilenemiyorlar. Onlara da sorulup fikirleri alınmıyor. Beytül Hazen (hüzün evi)nden ayrılmıyorlar. Gelen gidenlerle ilgileniyorlar. Bu arada halife seçimi oluyor. Hz. Ali R.A. hazretleri Hz. Ebubekir’e 6 ay sonra biat etmiş. Deniliyor ki, bu bir kırgınlık nedenidir. Ümmetin ittifakına karşı çıkmamak, ümmetin huzurunu bozmamak gibi ulvi düşüncelerle olmalı ki, Hz. Ebubekir’in halifeliğine karşı çıkmıyor. Burada ilginç olan nokta şudur; Bazı tarafgir şia alimleri güya Hz. Ali’ye Hz. Ömer zorla Hz. Ebubekir’e biat ettiresi, bu mantıklı görünmüyor. Çünkü Hz. Ali Allah’ın aslanı ömrü savaş meydanlarında geçmiş, 84 tane irili ufaklı harbe iştirak ettiği bildiriliyor. Hendek harbinde tahminen 160 kilo gelen ve Arabın en güçlü cengaveri olan Abdud’un karşısına kimse çıkmıyor ve Hz. Muhammet SAV. “çık ya Ali” diyor ve bu harpte Abdud’u bir kılıç darbesi ile ikiye bölüyor. Böyle güçlü bir adam neden ortaya çıkıp da hilafete ben daha lâyığım dememiş. Elbette ki buradaki tavır Hz. Ali’nin ilmi, irfanı, feraseti ve siyaseti, olgunluğu Allah’ın aslanı olması gibi hususiyetleri tesirli olmuştur. Hz. Ali; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman üç halifenin de baş danışmanı olmuştur. Hz. Ali’ye danışmadan üç halife de önemli kararlar almamışlardır. Hz. Ali’nin fetvaları ile amel etmişlerdir. Hatta şu Hz. Ali’nin kendi sözüdür; “Eyvah, onlara ben müsteşar idim, şimdi bana kim yol gösterecek” demiştir.

Bu durumda başka bir husus daha var; o da şudur:

Hz. Ali bu üç halifeye de husumet beslememiştir. Çünkü Hz. Ali zorla baş eğdirilecek bir kişi değildir. Hz. Fatıma hayatta iken, onun üstüne hiç evlenmemiştir. Hz. Fatıma’nın vefatından sonra dördü bir arada sekiz hanımla evlenmiştir. Bu durum Araplarda yaygın bir durum idi. Bu hanımlardan 18-19 çocuğu olmuştur. Bu çocuklarından birisinin adını Hz. Ebubekir, birisine Hz. Ömer, diğerine Hz. Osman adını koymuştur. Şimdi herkesin aklına gelen şu sorudur: İnsan sevmediği, kırıldığı birilerinin adını kendi evlatlarına kor mu? Hayır.

Hz. Ali, Ümmü Gülsüm adındaki sevgili kızını Hz. Ömer’le evlendirmiş, Hz. Ömer’i damat yapmıştır. (Bu durumda akraba olabilmek amacı ile evlilikler yapmak Arap’ta o zaman adetti).Hakkında “Ali gibi genç, Zülfikar gibi kılıç yoktur” buyurulan Hz. Ali’nin zorla baş eğdirildiği aklen mümkün değildir. Diğer hususlar da bu anlayışla izah edilebilir. Esas sorun, Hz. Ali’nin hilafeti ve Muaviye’nin arasında çetin mücadeleye dönüşmüştür. Sıffin harbi İslam milletinin yıkımı olmuş, hilafet saltanata dönüşmüştür ve idare tamamen politika ve siyaset şeklini almış, yani, dini özelliğini tamamen kaybetmiş, ikbal, izzet, makam, mevki, dünya şaşaası amacına yönelmiştir ve bu işler o gün bu gün de böyle devam etmektedir.

Kerbela olayının sonuçlarından birisi de; yani dördüncü tesbiti de şudur:

Şia: Mezhebi İran’ın resmi mezhebidir. İdealleri bütün Müslümanları Şia öğretilerinde toplamaktır. Şia’nın aslı Hz. Ali ile Muaviye arasında cereyan eden Sıffin Savaşı sonunda Muaviye ve Hz. Ali R.A. anlaşma sonucu harbi neticelendirdiler. Ancak galip iken mağlup duruma düşürülen Hz. Ali taraftarları ve askerleri ikiye bölündü. Bunlardan birisi Hz. Ali’yi terk etmeyenler, ikincisi ise Hariciler. Muaviye’yi de, Hz. Ali’yi de düşman ilan edenler. Muaviye grubu ise Emevlier şeklinde gruplaştılar. Sıffin harbinden önce Hz. Ömer’in devrinde Kadisiye meydan muharebesi sonucu binlerce yıllık İran Sasani İmparatorluğu çöktü ve İran milleti Müslüman oldu. İran toprakları fethedildi.

İran devletinin milli politikası özellikle Hz. Ömer R.A’nın düşmanlığı üzerine kurulmuştur. Araştırmacılara göre bunun ana sebebi İran’ın Hz. Ömer tarafından fethidir deniyor. O zaman İran Şehinşahı Yezdücerd, mağlup olmuş, İslam ordu komutanları Sad b.Ebi Vakkas, Halit b. Velid dahi komutanlardır. Kağnılarla İran altınları Medine’ye taşınmış ve ganimet devlet hazinesine ve askerlere teslim edilmiştir. İran hanedan mensupları esir edilmiş, ateşperest İran halkı Müslüman olmuştur. Bu arada şehinşahın dillere destan güzel, kültürlü, bilgili, eğitimli kızı Şehri Banu da esir edilmiştir. Şehri Banu müslüman olmuş, Hz. Ömer asil olan bu hanımı ve yine asil olan Hz. Hüseyin’le, Hz. Ali’nin rızası ile evlendirmiştir.

(SÜRECEK)