İyi hizmet almak ya da iyi hizmet vermek; iyi bir eğitimi, iyi bir kültürü, iyi bir felsefeyi, iyi bir dünya görüşünü gerektirir.
Okumayan, araştırmayan, sormayan, sorgulamayan, kendini yenileyemeyen insanlar; hizmet vermesini de bilmez, hizmet almasını da... Daha doğrusu almasını da beceremez, vermesini de...
Ülke yaşı olarak, bir asrı devirdik
Ancak biz hâlâ ne hizmet almasını öğrenebildik ne de vermesini...
Batıya özeniyoruz ama batılı gibi yaşamasını beceremiyoruz.
Şarklı kalmaktan rahatsız oluyoruz ama şarklı gibi yaşamak için de (hem de inatla) hâlâ direniyoruz.
Ülke genelinde iyi belediyelerimizin, iyi belediyecilerimizin sayısı, bir elin parmakları sayısını geçmiyor.
Hâlâ su kanallarımızı/derelerimizi/nehirlerimizi/göllerimizi/denizlerimizi fosseptik; kaldırımlarımızı/sokaklarımızı/caddelerimizi otopark; bahçelerimizi, sokaklarımızı, caddelerimizi çöplük; balkon ve teraslarımızı ardiye olarak kullanıyoruz.
Betondan mamul labirent kentlere dönüştürdüğümüz yerleşim merkezlerimizi bırakın iyileştirmeyi, her geçen gün daha da içinden çıkılmaz hale getiriyoruz.
Belediyelerimizin imar müdürlükleri etkin, etkili ve işlevsel değil.
Yeni imara açılan parsellere yapılan yeni binalara bile; tuvalet kokusundan, rutubet kokusundan, yemek kokusundan, ayakkabı kokusundan girilemiyor.
Bina girişleri basık, merdivenler dar, aydınlatmalar yetersiz.
Asansörler ihtiyacı karşılamaktan uzak.
Kullanılan malzeme ilkel ve kalitesiz.
Yapılan imalatlar özensiz.
Yeni imara açılan parseller üzerindeki inşaatlar bile, kucak kucağa.
Hâlâ iç içe, hâlâ vıcık vıcık yaşıyoruz...
Çünkü bizim “kentçilik anlayışımız”, çünkü bizim “belediyecilik anlayışımız”, çünkü bizim “toplu yaşam kültürümüz” bu kadar.
* * *
Geçtiğimiz hafta Oba’da, bir aile mezarlığının önünde, bir grup insanla cenaze arabasının gelmesini bekliyoruz.
Geçmiş dönemde Alanya Belediyesi Meclis Üyeliği de yapmış hazretlerden(!) biri arabasıyla gelip durdu önümüzde. Bir süre bir şeyler arandı arabasının içinde. Sonra arabasının kapısını açtı, arabasının küllüğünü, herkesin gözü önünde kaldırımın dibine boca edip, ağır ve kendinden emin tavırlarla arabasından indi. Sigara paketinde kalan son sigarayı yaktı ve boş paketi buruşturup, mezarlığın içine fırlattı.
Bir garip huyum var, sinirlendiğim zaman dilim tutuluyor, konuşamıyorum.
Gene öyle oldu. Elim ayağım boşandı, dilim tutuldu... “Bir tarihte meclis üyeliği bile yaptın... Şu yaptığın rezilliğe, kepazeliğe bak... Allahın fodulu...” diyecek oldum, diyemedim. Kasıldım kaldım...
Tören boyunca da gerginliği üzerimden atamadım.
Sıkıldım, bunaldım. Yedim bitirdim kendi kendimi.
Bu fodulu meclis listesine koyana da, koydurana da, bu fodula oy verenlere de, bu fodulu yetiştiren anneye/babaya/öğretmenlere de söylendim durdum.
Belediyecilik kim, kentçilik kim, toplu yaşam kim, bu hazret (ya da bu hazretler) kim!?...
Kent yönetimine talip olan bir insan, önce beyniyle “belediyeci” olmalı.
* * *
Aynı gün taziyeden sonra, bir arkadaşımın (Yayla Yolu’ndaki) bürosuna uğradım.
Arkadaşımın bürosu, (balkondan balkona zıplanabilecek erimdeki) iki apartman arasında...
Yandaki apartmanın sözünü dinleten(!) hazreti, binanın arka cephesinde bir insanın geçebileceği kadar kalan boşluktan da rant sağlamak için, burayı da kapatma hazırlığı yapıyor. İki binanın arası mezbelelik... Apartman dökülüyor...
Sıva altında olması gereken tüm tesisatlar (pis su tesisatları dahil) ayan beyan ortada...
Alanya’nın göbeğindeki bu mezbelelikte kimin ya da kimlerin oturduğunu sordum.
Oturanlar arasında Alanya Belediyesinde görevli, unvanlı bir personelin de adını verdiler. Kanım dondu.
Alanya Belediyesinin bir personelinin hele de unvanlı bir personelinin oturduğu bir binada, imara aykırı yapılanmalar olacak, bina ve çevresi mezbelelik olacak ve o muhterem de “ben belediyeciyim” diye geçinecek.
Böyle bir şey olabilir mi?...
Bir belediyecinin oturduğunu bina böyle olursa, hangi belediyeci veya belediye yanlısı, “kent kurallarına uymayan diğer yurttaşları uyarma hakkını”, kendisinde görebilir?... Ya da ne yüzle uyarmaya kalkışabilir?...
Belediyenin (atanmışı/seçilmişi) tüm çalışanları, tüm görevlileri tavır ve davranışlarıyla, çevresine örnek olmak zorundadır.
Belediyecilik bir gönül işidir ve beyinde başlar.
Belediyeciliği beyninde başlatmayan, yüreğinde hissetmeyenlerin (seçilmiş ya da atanmış, unvanlı ya da unvansız her kim olursa olsun) o koltukları, o kadroları işgal etmeye hakkı yoktur.