KENDİNİ ANLATABİLMEK

Abone Ol

Her yaşta insan bunu söyleyebilir: ''Beni kimse anlamıyor''!

Hepimiz bu duyguyu hissetmişizdir, bizi kimseninin anlamadığını düşünmüşüzdür.

Kendi kendimizi yeriz, neden anlamıyorlar ve sonucunda “kimse sevmiyor beni”ye kadar uzanan düşünceleri çamaşır ipine asar gibi sıralarız.

Annem de anlamazdı ,babam da…Öğretmenlerim hiç, arkadaşlarımdan sadece bir tanesi bile anlamadı beni… Bu kadın, şu veya bu erkek hiç anlamadı beni, çocuklar asla anlamaz.

Suçlu kendini anlatamaz, suçsuz suçlu olduğuna inanmaz, sanatçı hiç anlatamaz…Kimse onu anlamaz, politikacı anlatığını sanır, ama kimse onu anlamaz.

Merkez ben, anlaşılamayan ben, anlamayan tüm dünya...Bir küçük umut ışığı gördüğümüz kişinin, olayın, hayatın peşine takılır gideriz, doğru veya yanlış.

Bir ihtimal acaba kendimizi mi iyi anlatamıyoruz veya gerçekten anlaşılmak istiyor muyuz?..Neyi anlatmak istediğimizi biliyor muyuz? Kısacası kendi anlatacağımıza inanıyor muyuz, kendimizi iyi tanıyor muyuz.?

İnsan bazı seyleri anlatma ihtiyacı hissetmeli öncelikle, eğer böyle değil ise, buna bir gerek duymadıysa konuşamaz, anlatamaz, karşıyı hiç ikna edemez. Kelimeler karışır, uçuşur, düşünceler bir düzene giremez. Cümleye sonundan başlarsınız ve sizi dinleyen sıkılır, usanır, bıkar, gözlerini sizden kaçırır, bir an önce kalkıp gitmek ister. Sıkıcı bir ortam, enerjisi düşük iki kişi, ne anlatan var olur, ne de anlayan…

Eskiden sık sık yazılı sınavlar, sözlü sınavlar olurduk. Hiç hazırlıksız gidersek, öğretmen tahtaya aniden kaldırır ve tüm sınıfın önünde bilmediğimiz konuyu bilmiş gibi anlatır, laf kalabalığı yapar, öğretmeni kandırdığımızı düşünürdük. Aslında öğretmen inanmazdı, arkadaşlar sinsi sinsi güler ve ya yakın arkadaş, öğretmen görmeden yazar ve size o bir kaç dakika öyle uzun gelirdi ki, bitmek bilmez ,zil bir türlü çalmazdı. Hayatı anlamak için ne önemli zamanlarmış onlar, şimdi uzaktan bakıldığında fark ediliyor.

Ancak, öğretmen asaletinden bozuntuya vermez, “otur yerine, çalış ta gel” derdi veya sözlü notunuz sıfır gelirdi. Hayatın içinde de öyle, eğer kendimizi anlamıyor ne anlatmak istediğimizi bilmiyor ve ya başkalarının düşüncelerini kendi düşüncemiz gibi anlatmaya çalışıyorsak, sonunda hayat karşımıza kocaman bir sıfır çıkarır.

Kendimizi doğru ve iyi ifade etmek, anlaşılabilmek için, öncelikle kendimizi nasıl anlatmak, kime, ne söylemek istediğimizi çok iyi bilmek ve kendimiz de inanmak zorundayız.

“Kendinizi kısaca anlatın” denildiğinde, nasıl anlatırız tanımadığımız kendimizi? Karşımızdaki soruyu soran kişiye göre anlatırsak, yüzeysel anlatırsak, o zaman biz biz olmayız, o oluruz. Sevdiğimiz insana kendimizi o gibi anlatırsak, o yine bizi değil kendini aynada görür gibi olur, sizde olan yansımasını sever.

Gezilerim esnasında kendini en iyi anlatan, kendini anlatırken gözlerinin içi parlayan insanların, doğanın içinde, doğayla ilgilenen, doğada çalışan insanlar olduğunu gördüm. Kendi gibilerdi, doğaldılar. Tıpkı zeytin ağacını anlatır gibi, düşüncelerini anlatırken öyle sade sözcükler seçiyorlardı ki, onları dinlerken tıpkı incir tadı alıyordunuz.

Bir de gelişmiş ülke insanları, kendilerini olduğu gibi anlatıyorlar. Belki çok duygu katmıyor, ruh katmıyor, ama kendi olduğunu duruşundan, netliğinden, anlatmak istediğini anlatırken seçtiği sözcüklerden anlıyorsunuz.

Çok önemli olduğunu düşünüyorum bu konunun. Toplumdaki bir çok kargaşanın, bunalımın anlatamamak olduğunu düşünüyorum. Dinlemek ayrı bir konu, ama içten, samimi, bağırmadan, sakin, dingin, inançlı anlatığınız her konuda, mutlaka istediğiniz sonucu anlabiliyorsunuz.

Sürekli suçlama ve eleştiri ortamları yaratmadan, doğru tutum sergileyen aile ortamlarının yaratılması...Eğitim bu konuda çok önemli, özellikle küçük yaşlarda çocuklarımızın kendini ifade, doğru ifade edebilmeleri için fırsat tanımak ,onları güçlendirmek, yüreklendirmek, eleştirmeden, okul öncesi dönemi, okul dönemi, ergenlik… Yani yine kocaman bir sisteme bu konuyu yerleştirebilmek…

Kendine kendini anlat deseler bana, sayfalar mı yazarım bilemedim, ama “gökuşağı gibiyim” demek yeterlidir diye düşünüyorum. Siz kendinize ne derdiniz, nasıl anlatırdınız kendinizi ?