Zaman denilen değirmen öyle marifetli ki, bir dönemde bizim için vazgeçilmez olanı bir anda değersizleştirebiliyor; ya da bir zamanlar bakmaya bile tenezzül etmediklerimizi hayallerimizin bir numarası yapabiliyor.
Şöyle 70-80 yıl öncesine bir göz atalım. O yıllarda herkesin evinde beslediği at ya da eşek gibi bir binek hayvanı vardı, ama sadece zenginler araba alıp binerek hava atabiliyordu. Şimdi ise herkesin evinin önünde arabası varken sadece zenginlerin atı var ve yalnızca onlar binip hava atarken, bizlere hasetle bakmak düşüyor.
Yine 40 sene kadar önce köyde yaşayanlar fakir, şehirde yaşayanlar ise zengin kabul edilir; zenginler köylünün yetiştirdiklerini tüketerek karnını doyururdu. Şimdiye gelince köylüler şehirleri doldurdu, zenginler ise şehir dışına çıkıp yeni köyler kuruyor, bağ ve bahçeler yaparak ürün yetiştiriyor. İkisinin arasındaki tek fark ise, onlar yaptıkları evlere villa adını veriyorlar.
30 yıl kadar önce doğalgaz kullanmak önemli bir ayrıcalıktı; evine doğalgaz bağlatan da bununla hava atıp övünürdü. Garibanın evinde ise ocak ya da soba yanardı. Şimdi iş tersine döndü. Herkesin evinde doğalgaz var ama zenginin evindeki şöminede çıtır çıtır ateş yanıyor ve közde çay yapıp üstünde de kestane kavururken fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşarak havasını atıyor.
80’lerde giydiğimiz kıyafetleri 90’larda giysek, bize ya “eski kafalı” ya da “fakir” derlerdi. Hele yırtık giysilerle dolaşmak ne kadar ayıptı bir bilseniz? Şimdi ise 80’lerin kıyafetlerini giyip dolaşanlara ya da yırtıklarından her yerlerini göstererek hava atanlara imrenerek bakılıyor, bunun adı da “tarz” ya da “moda” oluyor.
Şöyle bir adım geriye çekilip düşünelim; Sahi geçen bunca yıl içinde neler oldu da bu denli değiştik? Yoksa biz farkında olmadan birileri beynimize girip kurguluyor da haberimiz mi olmuyor? Sahi bizim bu tercih ve algılarımızı kim yönetiyor? Hırslarımızı, dünyaya yönelik arzu ve beklentilerimizi kim düzenleyip yönlendiriyor? Kimlerin fikirleriyle yaşayıp sonra da bunu kendi yaşam tarzımız haline getiriyoruz?
Kendimizi bir sorgulasak! O son model telefonu, çantayı ya da ayakkabıyı almaya bizi bu kadar iştahlandıranların kim olduğunu anladığımız anda, belki de onlara sahip olmak için daha az istek duyacağız. Sosyal medyada ya da reklam panolarında gözümüze gözümüze sokulanları bir dünya para verip alarak bize iyi gelip mutlu edecek sandıklarımız, belki de yalnızca bir yanılgıdan ibaret. Belki de yeni evlenen bir çiftin mutlu olabilmesi için pahalı çay takımına ya da çaycıya ihtiyacı yok. İki gönlün bir olması yeter de artar bile…
Yoksa sahip olduğumuzu zannettiğimiz şeyler yavaş yavaş bize sahip olmaya mı başladılar; eşyalarımız efendi, biz ise köle olduk da farkında mı değiliz? Yoksa kendimiz için yaşadığımızı zannedip etimizi, sütümüzü, derimizi, yünümüzü kullansınlar diye tüm hayatını başkalarının çıkarı için tüketen koyun sürüleri mi olduk? Hiçbirini yanımızda götüremeyeceğimizi bile bile bu hırs, bu doyumsuzluk niye?
Bazen düşünüyorum da, hastanelerin acillerine gidip de yoğun bakımda yatanlara şöyle bir baksak, hayattaki en değerli şeye zaten sahip olduğumuzu fark edeceğiz. Nefes alamayanlara bakıp aldığımız her nefesin kıymetini bileceğiz. Sahip olduğumuz maddi olanakların değerini anlayıp, belki de dünyanın yüzde doksan beşinin hayal edebildiklerinden çok daha iyi durumda olduğumuzu anlayacağız.
Sözün özü; gerçek hayat, toplumu yönlendirenlerin etkisine kapılmadan, onların bu tür gaz vermelerine kulak asmadan kendi yönünü kendisi çizerek kendiyle barışık olabilen ve elindekinin değerini anlayıp isyan yerine şükür merkezli yaşayabilenlerdir.
DÜŞÜNEN SÖZLER:
· Ayakkabım yok diye üzülüyordum, ayakları olmayan çocuğu görene kadar. A. FRANCE
· Ben ölünce ellerim tabutun dışında kalsın. İnsanlar görsünler ki bu dünyadan eli boş gidiyorum. K. SULTAN SÜLEYMAN
· Fazla kurcalamayın hayatı, sağlığınız yerindeyse, vicdanınız temizse, yüreğiniz güzelse, yaşayın gitsin işte. Gerisi laf ola, beri gele. CAN YÜCEL
· İnsan ulaşamadığı her şeyin delisi, ulaştığı her şeyin nankörüdür. P. NERUDA
· Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçirmekte. İMAM-İ GAZALİ
· Kanepeyi alırken, “bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe” diye düşünürsünüz. Sonra aradığınız tabak takımı; sonra hayallerinizdeki yatak, perdeler, halılar... En sonunda da o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibinizdir, siz de onların kölesi. FİGHT CLUB