Daha hangi sebze ve meyve siyasete girecek bilmiyorum. Fakat turp bütün boyutları ile siyasetin içinde. Dünya lideri; “Turpun büyüğü heybede” deyince, turp diğer sebzeleri kıskandıracak bir üne kavuştu. Daha da ötesi Yozgatlı çiftçinin ağzında da zirveye çıktı. Turp turp olalı böyle paye görmedi.
Turp; kokan soğan anlamına gelmektedir. Depo gövdeli bir bitki. Turp içerdiği vitamin, mineral ve liflerle tam bir sağlık deposudur. Belki de bu özellikleri nedeniyle bu kadar üne kavuşmayı hak ediyor ve siyasetin içine balıklama dalıyor.
Turp son üç aydır nerdeyse Türk siyasetinin enine boyuna içine girdi. Peki diğer sebzelerin suçu ne? Geniş anlamda düşününce belki de sevinmeliyiz turpun ön alarak siyasete girmesine. Soğan, kereviz, patates, turpun yanında siyasette masum kalırlar.
Halimize şükredelim ki patlıcan ve hıyarı siyasete sokmadılar. Yine hakkımızda hayırlısı varmış, kabak da siyasete girmedi. Düşünsenize iyi ki demedi; “Kabağın büyüğü heybede” şimdi durum; “Yandı gülüm keten helvaydı”. Tanrı korusun, tehlikenin kıyısından döndük.
Turpun büyüğü heybede hikayesi; Köylü dayı satmak için turplarını pazara getirip sergilemiş, fakat önce gösterişsiz ve küçük olanları sergilemiş. Büyük olanlar ise eşeğin üzerindeki heybenin içindeymiş. Müşteri yamuk, küçük, gösterişsiz bulup, turpları almadan giderken, köylü dayı peşinden bağırmış; “ Gel gitme gel, turpun büyüğü heybede”…Hikaye buradan geliyor.
Diğer yandan Yozgatlı çiftçimiz CHP mitinginde “Turpla, şalgamla devlet yönetilmez, devlet hukukla, adaletle yönetilir” deyince hem siyaset sahnesi çöktü, hem de turp tarihinde görmediği bir üne kavuştu. Siyasetin belirleyici sebzesi oldu.
Turpun siyasete girmesini, diğer sebzeleri de özellikle de kabağı düşününce hayra alamet olarak yorumluyorum. Belki dışardan yabancılar “Türk siyasetinin aklına turp suyu sıkayım, ya da Türk siyasetinin anası turp, babası şalgam” da diyebilir. Olsun kabak tehlikesine karşı turpun öne çıkması hayrımıza.
Konuyu bir Bektaşi fıkrası ile açıklayalım.
Bektaşi vatandaş kabak ekili tarlasında çalışırken yorulmuş. Kenarda bir ceviz ağacı varmış gölgesinde biraz dinleneyim derken uykuya dalacakmış, ceviz gölgesinde mis kokular içinde uyku hem bir başka, hem de derin olur. Uyurken kabaklara ve cevizlere bakarak düşüncelere dalmış.
Kendi kendine; ”Yahu ben bu Allah’ın işine hiç akıl erdiremiyorum, belimden kalın ceviz ağacına küçücük meyve verirken, serçe parmağımdan ince teveğe başımdan büyük kabak vermiş, aslında tam tersi olması gerekir” diye düşünürken uyumuş. Tam alnının ortasına bir ceviz düşmesi ile sıçrayarak uyanmış.
“İyi ki Allah benim aklıma gitmedi, ya şimdi başıma kabak düşseydi, halim nice olurdu” demiş.
Kabağı siyasete sokup başımızda patlatmaktansa, durumu turpla idare etmekte fayda var.