İTİLAF DEVLETLERİNDEN KOALİSYON GÜÇLERİ’NE...
Dünyanın en büyük armadasına karşı yapılan Çanakkale Savunması, sadece Birinci Paylaşım Savaşı’nın seyrini değil, dünya tarihinin de akışını değiştiren bir gelişme olmuştur.
a) 1917’de Rusya’da devrim olmuştur. Bolşevik Devrimi’ni kolaylaştıran etkenlerden biri, belki de en önemlisi İtilaf Kuvvetleri’ni Çanakkale’den geçirmeyen Mustafa Kemal yönetimindeki Türk savunmasıdır.
b) Türklerde çelikleşmeye başlayan millet olma bilinci, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı ilk bağımsızlık savaşının zaferiyle sonuçlanmıştır.
c) Başta İngilizler olmak üzere emperyalist devletlerin sömürgelerdeki bağımsızlık hareketlerini baskılamaları zorlaşmıştır. Hindistan’daki bağımsızlık hareketinin lideri Gandhi’nin sözleri çok anlamlıdır. “Türkler yenmeden önce Tanrı’nın İngiliz olduğunu zannederdim…”
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız durumu Mustafa Kemal Atatürk ise şöyle ifade etmiştir. “Emperyalizm Türkleri hiç affetmeyecektir.”
Türkiye’nin bugün geldiği/getirildiği nokta, açık işgalden ağzı yanan emperyalistlerin uzun bir çalışmayla iç cepheyi kendi çıkarlarına göre kurgulamasının bir sonucudur.
Gelmiş geçmiş iktidarlarla, parlamento içi ve dışı muhalefet ve sendikalar bir toplum mühendisliği uygulamasıyla denetim altına alınmıştır. Küresel çetelerin temel ilkelerinden biri de onların çıkarlarına çomak sokmadığınız sürece taktığınız rozet önemli değildir. Sağcı, solcu, feminist, çevreci, muhafazakâr, dinci, lâik ve hatta Atatürkçü olmak sorun değildir. Yeter ki emperyalizmin arabasını çekerken kitleleri kandırmaya devam edin.
Geniş halk kitleleri ise medya kuşatması altında narkoz verilerek algı engelli bir yapı oluşturulmuştur. Bu duruma ister “algı yönetimi”, ister “toplu beyin yıkama”, ister “kitlesel bilinç katliamı” diyebilirsiniz.
Birinci Paylaşım Savaşı’nda İtilaf devletlerinin, siz bunu İngiltere diye de okuyabilirsiniz, kullandığı bir tetikçi, bir lejyoner vardır. Yunanistan… “Megalo İdea” hayalleriyle Anadolu’yu işgal ettirilen Yunanistan…
Türk Bağımsızlık Savaşı’nı bir Türk-Yunan Savaşı olarak gören ve gösterenler, bilerek veya bilmeyerek emperyalist İngiltere’ye perde görevi yapmaktadırlar.
Bugünkü Türkiye, 20. yüzyılın başında Yunanistan ile benzerlikler göstermektedir. O dönemde Venizelos yönetiminde bir Yunanistan, İngiltere’nin çıkarları için kendi halkını kandırarak tetikçilik yaptırmıştır. Yaşadıkları bozgun, dünya savaş tarihinde örneği yaşanmamış bir olaydır.
02 Ekim 2014’de Meclis’ten çıkarılan Teskere; a) ABD ve Koalisyon Güçleri’ne ait uçakların Türk Hava Sahası’nı ve İncirlik Üssü’nü kullanmasına, b) Adı, sanı konulmamış yabancı kuvvetlerin Türkiye’de konuşlanmasına izin vermektedir.
Yapılacak dış müdahale, kara savaşına girmeyecekleri Başkan Obama tarafından açıklanan ABD’nin planlarına hizmet edecektir.
Küresel çeteler (Koalisyon Güçleri) Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmada dün olduğu gibi bugün de aynı taktik hamlenin takipçileridirler.
Osmanlı Devleti’nin parçalanmasında ve bugün kaynayan kazan Ortadoğu’nun inşasında İngilizlerin yaptıklarını hatırlayınız.
İslâm’ın dördüncü mezhebi “Vahabilik” İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın talimatıyla kurdurulmuştur. Lawrens, Ortadoğu’daki çakma devletlerin haritalarını masa başında cetvelle çizmiştir. İngilizlerin o dönemdeki baş tetikçisi Suudilerdir.
Bugün Suudiler hizmete devam ederken IŞİD dediğimiz, Batılıların “ISIS” dedikleri terör örgütü ABD tarafından sahneye çıkartılmıştır.
Dün Osmanlı Devleti, Müslüman Müslüman’a kırdırılarak parçalanıp, Ortadoğu’da sınırlar yeniden çizilirken bugün de Bölünmüş Ortadoğu Projesi (BOP) IŞİD örgütünün çıkardığı krizle çizilmeye çalışılmaktadır.
Referandumda ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikmale kalan Türk milletini bu kez çok önemli bir imtihan beklemektedir.
Türkiye, partilerinden sendikalarına işgal edilmiş; ekonomisi sıcak paraya bağımlı kılınmış, devlet ve neredeyse her yurttaş borç ile teslim alınmış, ülkenin ulusal güvenliğini içeren bilgiler ve yönetenlerin her dedikleri yabancı istihbarat teşkilatları tarafından kayıt altına alınmış durumdadır. Akçalı yolsuzluklardan banka hesaplarına ve ihtimal kırmızı noktalı kasetlerle elini, kolunu emperyalistlere kaptıranların ülkesi durumundayız.
“Ordu-Millet” geleneği Türk toplumunun en önemli karakteristik özelliğidir. Türk ordusu özellikle emperyalist ülkelerdeki gibi egemen güçlerin çocuklarının yönettiği aristokrat bir ordu değildir. 1952’de NATO’ya sokulan Türkiye’nin ordusu da kaçınılmaz olarak giyiminden bakışına bir etkileşim yaşamıştır. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri bu ters etkileşimin sonucudur. Türk askerinin başına çuval geçirilirken, Ergenekon, Balyoz, Casusluk davası gibi çakma delillerle saldırı altındayken başını cellâdın bıçağına uzatmak hep bu ters etkileşimin, atılan teslimiyet virüslerinin etkisidir. Kozmik Oda’sını koruyamamak ne anlama gelir sizce?
İşte bu süreçte, Türk Ordusu’nun Müslüman’ın Müslüman’ı kırdığı bir Haçlı Savaşı’na girmesi, ne töremize, ne de genlerimize uyan bir tavır değildir. Ortadoğu’da sınırları yeniden çizmek isteyen emperyalistlerin cetveli, kalemi, pergeli olmak Türk Ordusu’nun görevi değildir.
Türk milleti ise evlatlarını küresel çetelerin savaşına göndermemek için demokratik haklarını kullanarak gereğini yapmak zorundadır. Emperyalistlerin çıkarları için ölene bizim töremizde şehit denmez.
Meraklısı için ek: Osmanlı Devleti parçalanırken Avrupa’nın maddi ve manevi desteğiyle kurulan devletler ancak İkinci Paylaşım Savaşı’nda yaşadıkları Nazi işgaline karşı bağımsızlık savaşı vererek gerçek anlamda ulus devlet olabilmişlerdir. Yugoslavya kurulurken Tito’nun parçalı devlet (federal) modelini seçmesi ülkenin parçalanmasını kolaylaştıran en önemli etken olmuştur. Mozaiğin taşları bir keski ve çekiçle ve bazen de bir çakı ile sökülebilir. Ulus devletler bir alaşım olduğu için mozaik gibi kolay parçalanan yapılar değildir. Küresel çeteler dışarıdan, her türlü işbirlikçi içeriden Türkiye’yi hâlâ parçalayamadıysa bunun sebebi Türkiye’nin ırk ve din temelinde kurulmamasıdır.
Osmanlı parçalanırken Ortadoğu’da kurdurulan devletler, emperyalistlerin her dönem çıkarlarına göre çatıştırabilecekleri çakma devletlerdir. Emperyalizme karşı köklü bir devlet geleneği olan İran’a bakınız, bir de diğer devletlerin kaynatıldığı emperyalizmin cadı kazanına… Bugün Suriye ABD’nin başını çektiği Koalisyon Güçleri’ne karşı üç yıldır direnerek ulus devlet olmanın imtihanını vermektedir. Çağımızda, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı vermeyen ezilen ülkeler, çakma devlet olmaktan kurtulamazlar. Bu ülkelerin çoğu görüntüde “bağımsız devlet” olsalar da küresel çetelerin hizmetkârının egemen oldukları yapılarla yönetilmektedirler.