Dün, saat dokuzu beş geçe...
Türkiye’nin her köşesinde yine aynı sessizlik çöktü. Ancak bu kez bir fotoğraf, o sessizliğin içinden fısıltı gibi yayıldı.
Kimin çektiğini bilmiyorum; çok aradım ama bulamadım. Nerede çekildiğini de… Fakat o kare, bir milletin hafızasına kazınacak kadar derin, sade ve sarsıcı.
Bir köşede yaşlı bir amca… Yalnız değil; yanında sadık dostu, köpeği var. Günlük yürüyüşünde belli ki bastonuna ve yürütecine mahkûm. Fakat o an geliyor… Siren sesleri yırtıyor havayı. Herkes gibi o da duruyor. Ama nasıl duruyor? Bastonunu, yürütecini bir kenara bırakıyor; dimdik, elleri yanında, gözleri uzaklara dalmış… Tıpkı yıllar önce o büyük adamın önünde saygıyla duran milyonlar gibi.
O an, artık yalnızca bir an değil. Zamanın içinden bir milletin vicdanı geçiyor. Atatürk’ün fikirleri, söylevleri, devrimleri değil bu defa konuşan; sessiz bir duruşun içindeki minnet, vefa ve içtenlik.
Bu fotoğraf, Atatürk sevgisinin törenlerle sınırlı olmadığını anlatıyor. Çünkü o sevgi, bir protokol değil; yürek meselesi. Herkesin içinde bir parça Atatürk var. Kimi onu kitapta bulur, kimi marşta, kimi çocuğunun alnına kondurduğu Cumhuriyet öpücüğünde… O yaşlı amca ise onu kendi bedeninde bulmuş; yılların kamburu olmuş sırtını doğrultup, tüm gücüyle ayağa kalkarak.
Bu ülke nice 10 Kasım’lar gördü. Her yıl aynı saatte durdu hayat. Ama bazen bir fotoğraf, bin törenin anlatamadığını anlatır. Çünkü orada, halkın kalbinden süzülen samimiyet vardır. Hiçbir çağrı, hiçbir zorlama olmadan, bir vicdan refleksiyle doğan saygıdır o.
Atatürk, bu halkın genlerine işlemiştir. Anadolu’nun çamurunda, yoksulluğunda, sabrında, onurunda hep onun izi vardır. O iz sadece büyük nutuklarda değil, o yaşlı amcanın ellerindeki çatlaklarda, yüzündeki kırışıklıklarda, köpeğinin sadakatinde bile görünür.
O amca, Atatürk’ü hiç görmedi. Ama Cumhuriyet’in ışığında büyüdü, onun kurduğu ülkede yaşadı. Şimdi o ışığın borcunu öder gibi duruyor, sessizce… O duruşta, bir ömrün saygısı gizli.
İşte 10 Kasım budur.
Ne kadar yoksul olursak olalım, ne kadar yorgun olursak olalım, içimizde dimdik duran bir Mustafa Kemal vardır. O yüzden her 10 Kasım’da bastonlar yere bırakılır, başlar öne eğilir, kalpler aynı ritimde çarpar. Çünkü Atatürk hâlâ bu milletin nabzında atmaktadır.