İSLAM’IN TOPLUMUN BİRLİK VE BERABERLİĞİNE VERDİĞİ ÖNEM, AYRIMCILIĞIN YIKIMI-2
Hiçbir canlı bu dünyada tek başına yaşama şansına sahip değildir. Devamlı topluluk halinde yaşamak zorundadırlar. Çünkü canlılar özellikle insanlar toplumsal varlıklardır. Bu ilahi iradenin hükmüdür. Yani birlikte olma arzusu içgüdüsel ve kalıtımsal bir zorunluluktur. Allah vergisi güzel bir duygudur.
Bırakın insanları, hayvanlar da aynı ilahi kanuna ilahi irade tabiat kanunlarına tabidirler. Kurtlar, kuşlar, arılar, karıncalar, bütün cins cins vahşi hayvanlar bile toplu yaşarlar ve devamlı dayanışma ve yardımlaşma halindedirler. Başka cinslere karşı kendilerini korumak ve birlikteliklerini devam ettirmek isterler. Hayvanlar bile beraberliklerine zarar verecek davranışlardan kaçınırlar. Hiçbir cins sürüden ayrı kalmak istemez. Çünkü sürüden ayrılanı kurt yer anlayışı içindedirler. Akıl ve şuurdan yoksun olan hayvanat ve haşarat böyle olunca kainatın emrine verildiği, bütün dünya nimetlerinin önüne serildiği en yüce varlık olarak yaratılmış olan insanoğlu da asla tek başına yaşayamaz. Çünkü insan toplumsal bir varlıktır. Hemcinsleri ile ilişki içinde olmak zorunluluğundadır. Hatta suçluların cezalandırılmasında “tecrit” (kişinin toplu yaşama hakkının kısıtlanması) bir ceza yöntemidir. Mahkumlara verilen hücre, oda hapsi de tecridin daha ağır şeklidir. Demek ki, birlik rahmet, ayrılık zahmettir. Hiç kimse tek başına hayatını devam ettiremez. Hayvan hayvanı, insan insanı her birini bir dağın başına atsan birbirlerini arar bulurlar.
Bu birliktelik ilk önce aile içinde başlar. Sonra akraba, eş, dost şeklinde devam eder. Bundan da toplumsal dayanışma yani birlik ve beraberlik doğar. Bu ise toplumun şirazesi, tesbih danelerini tutan ip gibidir. İslam’da birlik ve beraberlik önce insan sevgisine, yaratılanı severiz, yaratandan ötürü, anlayışına dayanır. Sonra Müslümanların iman, inanç birliği gelir. Onun için önce yüce yaratanımız ve onun sevgili habibi Hz. Muhammed SAV. genel anlamda “Toplumlar özellikle Müslümanlar için birlik ve beraberlik yaşam şartıdır” buyurmuşlardır. Şimdi bunun örneklerine delillerine bakalım.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Ali İmran Suresi, 103-104 ve mütebaki ayetlerinde müminler için birlik ve beraberliğin önemi şöyle anlatılıyor: “Ey iman edenler, hepiniz toptan Allah’ın ipine, Kur’an’a sımsıkı sarılınız. Bölünüp parçalanmayınız. Allah’ın cc. sizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayıp anınız, sizler birbirlerinize düşman idiniz de o yüce Allah sizin kalplerinizi iman ve İslam bağı ile sizleri birbirinize bağladı. Sizler ateş çukuru kenarında idiniz de ulu Allah cc. Sizi oradan kurtardı ve sizleri ayrılmaz İslam bağı ile bağladı, kardeş yaptı.”
Ve yine Ali İmran 105. Ayetinde, “Ey müminler! Kendilerinize apaçık deliller geldikten sonra bölünüp parçalanıp ayrılığa düşmeyiniz. Çünkü bölünüp parçalanmanız sizin için büyük bir azap, sıkıntıdır” buyurmak suretiyle yüce Allah bizleri birlik ve beraberliğin önemi hakkında uyarıyor.
İç ve dış düşmanların fitne ve fesat tuzaklarına karşı tedbirli olmamızı öğütlüyor. Ulu Allah yine başka bir ayetinde, Enfal Suresi 182. Ayet “Allah ve resulü, Hz. Muhammed SAV’e itaat edin. Uyun. Onların emir ve öğütlerine kulak verin. Sakın ayrılığa düşüp de bölünüp parçalanmayın . Birbirinize düşmeyin . Eğer birlik ve beraberliğinizi bozar, aranızda ayrılığa düşerseniz, gücünüz, kuvvetiniz de parçalanır, azalır. Hatta düşmanlarınıza yem olur da yok olup gidersiniz. Birbirilerinizden gelecek sıkıntılara göğüs gerin, sabredin. Çünkü Allah cc. sabredenlerle beraberdir” buyruğunu sunarken, bizlerin birbirlerimize tesbihin daneleri gibi sık sıkı sarılmamızı emrederken, bizler bu kutsal öğütlere kulak vermezsek, gelecek tehlikelere katlanmak, korkunç zulümlere uğramak zorunda kalacağımızı açık seçik haber veriyor.
Bugün yeryüzünde 2 milyara yakın Müslümanın acıklı haline bir bakın. İç ve dış düşmanların kurdukları tuzaklara düşerek düşmanların arzuları doğrultusunda saman çöpünün rüzgarın önünde savrulduğu gibi sağa sola savrulduğumuz ulu Allah’ın ve sevgili resulü Muhammed SAV.in kıymetli öğütlerine uymamamız, ufak tefek dünya menfaatlerine takılarak bu hakikatleri görmememizin sonucudur. Düşmanlarımız aslında bir halıya güzellik ve süs veren desenleri gibi olan mezhep, meşrep, tarikat, soy, sop, ırk gibi yapay sudan sebeplerle bizleri birbirimize düşürmek için kullandıklarını şaşkınlıkla seyrediyoruz. Ve maalesef düşmanın istediğin yapıyor. Onların oyuncağı oluyoruz. Canlarımız gidiyor, kanlarımız akıyor. ..Şehitlerimiz hayatların baharında güz gülleri gibi soluyor, geride gözü yaşlı , bağrı taşlı, ana, baba, yetimler, kardeş, eş, evlatlar, dul kadınlar bırakarak ahirete göçüyor. Maddi ve manevi gücümüzü kaybediyoruz. Müslüman müslümanın kanına giriyor. Ölen de öldüren de yüce Allah’ın kutsal adını anarak Allah-ü Ekber (Allah ne yücedir) diyerek İslam’ın şiddetle menettiği kasten adam öldürenin ebedi cehennemde kalacağı gerçeğini çiğneyerek cana kıydığını görüyoruz. “Bir cana kıyan, bütün insanları öldürmüş gibidir. Bir cana hayat veren bütün insanlara hayat vermiş gibidir” buyuran ulu Allah’ın bu eşsiz emri ayaklar altında sürünüyor.
Allah bu zulme asla razı olmaz. Bu anlayışta olanları asla bağışlamaz ve onları er geç kahredecektir. Bu da ulu Allah’ın kesin bir emridir. Kur’an bu gibi hain kavimlerin kahrediliş serüvenlerini korkunç şekilde bizlere tasvir etmektedir. Nuh kavmi, Ad kavmi, Firavn, Şeddat kavimleri daha nicelerini nasıl yerin dibine geçirdiğini ulu Allah ibreti alem için bizlere bildirmiştir. Bütün bunlardan ibret almayanların hali bugün Ortadoğu’da, Irak’ta, Suriye’de, Afrika’da, vs. yerlerde sürünen Müslümanların acıklı halleri de geçmiş kavimlerin durumlarından farklı değildir. Terörizm belası ile İslam’ın arasında milyarlarca km uzaklık varken, kahrolası İslam düşmanlarının Müslümanların arasına soktukları düşmanlıklar nedeniyle dünya nazarında melun terörizm ile İslamı eşdeğer görmelerine sebep olmuşlardır. Heyhat.. İslam’a bundan daha büyük bir iftira olamaz. Uyanın ey İslam milleti uyanın. Yüce dinimizi insanlık nazarında ne hallere düşürdüğünüzü görün artık diye içimizden haykırmak geliyor ve yeter yeter artık diyoruz.
İşte bunların hepsinin sebebi fitne, fesat, haset yani tefrikadır. Tefrika öldürücü bir zehirse, birlik beraberlik ve kardeşlik onun panzehiridir.
Maalesef bugün Müslümanların tefrika illeti ile birbirlerine düşmesinin, telafisi mümkün olmayan acılara sebep olduğunu dünya seyrediyor. Ne garip ve ne acıdır ki, ulu Allah cc. en kıymetli nimetlerinin çoğunu Müslümanlara vermiştir. İki milyar nüfusa sahip olan yeryüzündeki Müslümanlar, dünya toprağının 1/3 veya 1/4üne sahiptirler. Yani dünya arazisinin üçte biri müslümanların elindedir. Dünyadaki tabii kaynakların özellikle en kıymetlisi olan petrolün yarısı Müslüman yurtlarında, doğalgazın dörtte üçü yine Müslümanların elindedir. Ama bunların kullanımı ve Müslümanların dünya yönetimindeki etkinliği sıfırdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın dünya beşten büyüktür sözü, bu gerçeği ifade etmektedir. Bu korkunç servetler en çok 50 milyon Yahudinin ve Hıristiyanın emrindedir. Müslümanlar bu konuda etkisiz ve yetkisizdirler. Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalı ve devamlı kamuoyunda canlı tutulmalıdır. “Düşmandan dostluk beklemek Azrail’den can beklemektir.” Ahmaklığın en kötüsü düşmandan dostluk beklemek ve kendimizi aldatmaktır. Dünyanın harabatı ahmakların eseridir.
Kıymetli dostlar,
Üzerinde yaşadığımız, suyunu içip nimetlerini yiyip, havasını teneffüs ettiğimiz bu eşsiz güzel vatanımız yüzbinlerce şehidin kırmızı kanı ile sulanarak kurtarılmıştır. Sadece 1918’de Çanakkale’de verilen şehit sayısı resmi kayıtlara göre 253 bindir. Cumhuriyet en az bir milyon şehidin canı ve kanı akıtılarak kurulmuştur. (Bu arada aziz şehitlerimizi ve bu millete hizmet etmiş başta Atatürk olmak üzere ahirete göçmüş bütün devlet büyüklerimizi minnetle anarken onlara sonsuz rahmet dilemeyi bir borç bilirim.)
Milli şairimiz merhum M. Akif Ersoy bu gerçeği şöyle dile getiriyor: “Toprağı sıksan fışkıracak şüheda, canımı cananımı alsın da hüda, tek beni etmesin vatanımdan cüda.”
Bu milleti topla tüfekle yıkamayan düşmanlarımız aramıza fitne tohumları ile ektikleri kardeşi kardeşe düşman etmişlerdir. Müslüman Türk milleti bu tehlikeyi görmeli ve daima uyanık ve tedbirli olmalı, düşmanın oyununa gelmemelidir.
Yani gün, birlik, dirlik, düzenlik, esenlik, güzellik günüdür.
Gün, sen ben değil, siz, biz günüdür. Gün, öteleme, iteleme, ayrıştırma günü değil, birleştirme, bütünleştirme, barışma, bölüşme günüdür.
Bu konuda söylenecekler çok söz yazılacak çok örnekler vardır. Düşmanlarımızın tuzaklarından örnekleri başka bir yazımıza bırakarak sözümüzü merhum milli şairimiz Akif’imizin dizeleriyle bitirelim:
“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
Yüce rabbimiz ne buyuruyor; “Bünyanın Mersus” Düşmanlarınıza karşı sert kayalar gibi sağlam durunuz.
Birlik ve beraberliğmizin önemi, ayrışmanın zararını anlatabilmek için sizlere deryadan bir damla sunduk. Tekrar görüşmek üzere.