Hallac’ın önünde bir parça kuru peksimet, bir bardak su elleri kolları zincire vurulmuş. “Hoşgeldiniz yavrularım” diyor, silkinince kollarındaki zincirler çözülüyor. Daha onlar soruyu sormadan, “Evlatlarım, sizler sabır, kanaat ve mürüvveti pratik –fiili- olarak görmek için gelmediniz mi”, “Evet” diyorlar. “İşte sabır buna derler, istesem zincirleri kırar, duman yayar kaçarım. Ama hakkımda verilen karar yanlış bile olsa ona uyarım. Çünkü hesabı Allah sorar. İşte buna sabır derler evlatlarım, hocalarım” diyor.
Bu arada zindancıbaşı, dışarıdaki ziyaretçilerin getirdikleri et, bal, yağ gibi yiyecekleri Hallac’a getiriyor. Hallac, “bunları mahkumlara ver, burada bana verilen bir kuru peksimet ile bir bardak sudur” diyor. “Yavrularım, buna da kanaat denir” diyor. “Mürüvveti de, yarın gelin, size göstereyim” diyor.
Ta Orta Asya’dan binlerce kilometre uzaklıktan gelen yolcular, emeğimiz boşa gitmedi, aradığımızı bulduk diyerek oradan ayrılıp Han’a geri dönüyorlar ve mürüvveti görmek için gece gözlerine uyku girmeden sabah ediyorlar. Sabahleyin yine hapsanenin yolunu tutuyorlar. Koşuyorlar ama bir de ne görsünler! Hallac’ı hapsanenin önünde asmışlar, idam etmişler. Cesedi sallanıyor. Ağlaya inleye kaldıkları hana geliyorlar. Geceyi handa geçirelim de bu mübarek zatın cenazesinde bulunalım, belki birkaç gün daha burada kalalım diye karar veriyorlar. Olayın verdiği üzüntü ile uykuya dalıyorlar. O gece hepsi aynı rüyayı görüyorlar.
(Bu araya rüya ile ilgili kısa bir anekdot ekleyelim)
İnsan genel anlamda her arzu ettiğini rüyasında göremeyebilir. Ancak birşeye aşkla şevkle bağlandı ve onu arzu ediyorlarsa ona gece rüyalarında kavuşurlar. Bu, insan ruhunun şiddetli iştiyaki –arzusu- olarak tahakkuk eder. R.SAV. “Rüya, vahyin 40’ta biridir” buyurmuş. Yani rüyalarda gerçek payı vardır ama, her rüya gerçek olmayabilir. R.SAV.e Medine’den çok uzaklarda yaşayan ancak ayda yılda bir sırf R.SAV.i görmek için Medine’ye gelen bir Arap kabile reisi, R.SAV.e; “Anam babam sana kurban olsun ey Allah’ın resulü. Ben sizi görmeyi çok arzu ediyorum. Ama oturduğum yer buraya çok uzak. Hiç olmazsa rüyamda görsem ne olur” diyor. R.SAV. o kişiye “Peki, bu gece yatmadan bir miktar tuz yeyin, sonra yatınız. Sabahleyin bana geliniz. Gece gördüğünüzü anlatınız” buyurdular. Adam denilen iyaptı. Gece gördüğünü R.SAV.e şöyle anlattı; “Ya Resulallah. Bu gece rüyamda berrak suyu olan ırmaktan dışarı çıkmadım. Ondan kana kana, doya doya içtim” deyince, R.SAV. size rüyayı gördüren gözü, ırmağa girdiren ve sana kana kana suyu içiren gece yatmadan yediğiniz tuzdur. Şiddetli arzular gündüz tatmin edilemezse geceleri rüyalarda tecelli eder” buyurdular.
Hallacı Mansur’u görmek, onu ziyaret etmek, sabır, kanaat ve mürüvvetin fiilen yaşandığını gözleri ile görmek için ta Türkistan’dan Bağdat’a gelen, neticede büyük veli Hallacı Mansur’dan sabır ve kanaati fiilen gören, mürüvveti de yarın söyleyim diyen Hallac’ın ertesi günü idamı ile yıkılıp mahzun olan Orta Asyalı bilginler hanlarına döndükleri gece hepsi aynı rüyayı görüyorlar. Rüyalarında kıyamet kopmuş, bütün mahlukat mahşere birikmiş, bin ayak bin ayağın üzerinde diken üstündeki gibi tedirgin ve endişe içinde hesap sırasını bekliyorlarken, mizana Hallacı Mansur ve onu haksız yere kumpas kurarak idama mahkum eden Bağdat’ın Baş Kadısı Ömer B. Yusuf elleri kelepçeli ayakları zincirli olarak sorgu alanına getiriliyor. O zamanın Abbasi Halifesi başkumpascı olan Muktedir Billah’ın imzaladığı idam fermanı terazinin bir kefesine –günah kefesine- Hallacı Mansur’un masumluğu da mizanın öbür kefesine konuluyor. Ahiret senesi ile zalim halife ve zalim başkadıya bin yıl cehennem azabına hükmediliyor. (Not: Ayetle sabittir. Ahiretin bir yılı dünyanın bin yılıdır. Dünya yılı ile bir milyon yıl cehennemde azaba hükmediliyor. Gerçek budur.
(SÜRECEK)