“Ve şimdi yazmaya karar verdiysem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir.” der Sadık Hidayet.
Sadık Hidayet 1903yılında Tahran’da doğdu,1951 yılında Paris’de intihar ederek öldü. Modern İran edebiyatının önde gelen düzyazı ve kısa hikâye yazarıdır.
Tahran’da Fransız Lisesi'nde eğitim gördü. 1925 yılında eğitimini sürdürmek amacıyla Avrupa'ya gitti. Bir süre diş hekimliğine ilgi duyduysa da mühendislik okumak için diş hekimliğinden vazgeçti. Fransa ve Belçika'da geçirdiği dört yılın ardından İran'a döndü ve kısa sürelerle çeşitli işlerde çalıştı.
İlk hikâyelerini Paris'teyken yazdı. 1936'da Hindistan'a giderek Sanskritçe öğrendi. Buradayken Budizm'i inceledi ve Buda'nın kimi yazılarını Farsçaya çevirdi.
Sadık Hidayet sonunda tüm hayatını Batı Edebiyatı çalışmalarına ve İran tarihi ile folklorunu araştırmaya adadı. En çok, Guy de Maupassant, Çehov, Rilke, E.A. Poe ve Kafka'nın eserleriyle ilgilendi. Hidayet birçok hikâye, kısa roman, iki tarihi dram, bir oyun, bir seyahatname ile bir dizi yergili komedi ve taslak kaleme aldı.
Yazıları arasında ayrıca birçok edebiyat eleştirisi, İran folkloru ile ilgili araştırmalar ve Fransızcadan yapılmış çeviriler yer alır. Sadık Hidayet, İran Dili ve Edebiyatını uluslararası çağdaş edebiyatın bir parçası haline getiren yazar olarak kabul edilir.
Sonraki yıllarda, zamanın sosyo-politik problemlerinin de etkisiyle, İran'ın gerilemesinin sebebi olarak gördüğü monarşiye ve ruhban sınıfına yoğun eleştiriler yöneltmeye başladı. Eserleri aracılığıyla bu iki kurumun su-i istimallerinin İran milletinin sağırlığının ve körlüğünün sebebi olduğunu gösterme çabasına girdi. Çevresine, özellikle de, çağdaşlarına yabancılaşan Hidayet, son eseri “Kafka'nın Mesajı'nda” ancak ayrımcılık ve baskı sonucunda yaşanabilecek bir melankoli, umutsuzluk ve ölüm halinden bahseder.
Sadık Hidayet'in en tanınmış eseri 1937 yılında Bombay'da yayımlanan Kör Baykuş'tur. Beethoven ve Çaykovski dinlemeyi seven ve afyon tiryakiliği bilinen Sadık Hidayet, resimle de uğraştı. Günümüze kalabilen resimleri Hassan Qa'emian tarafından bir araya getirildi. Kimileri bu eserlerde sanatsal bir değer bulmazken, kimilerine göre de bunlar geleceğin resimleridir.
Eserlerinde suç, özgürlük, yabancılaşma ve otoriteye bireysel olarak karşı çıkma temalarıyla dikkat çeken Sadık Hidayet intiharla sonlandıracağı kısacık ömrüne rağmen yirminci yüzyıl edebiyatının en önemli isimleri arasında yer alır.
Ölümünü yirmi beş yıllık arkadaşı Bozorg Alevi şöyle anlatır: "Paris'te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu.
Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanıbaşında yerde duruyordu."
Yılmaz Güney'in de yattığı Père Lachaise (okunuşu: per laşez) mezarlığında gömülüdür.
*
Bugüne kadar pek çok ünlü yazarın hayatını ve eserlerini okuma fırsatım oldu. Maalesef hayatını ve eserlerini okuduğum yazarların pek çoğu intihar etmiş.
Toplumsal sorunlara dikkat çekerek onları çözmeye çalışan bu güzel ve duygusal insanlar başarılı olamayınca içselleştirdiği sorunları kendi ruhsal alemlerinde yaşayarak hayatlarına son vermişler.
Osmanlı İmparatorluğunda 13. yüzyılda yaşayan şair Aşki hayatı şöyle resmeder.
Veren de o, alan da o, senden ne gidecek?
Telaşını görenler can senin zannedecek,
Ademoğlu aleme üryan gelir, üryan gider,
Nale vü efganla, giryan gelir, giryan gider…
*
Gerçekten hayata ağlayarak gelip, inleyerek gidiyoruz.
Oysa ben bir dörtlüğümde olayı tersine çevirip şöyle diyorum.
Ağlayarak gelmişim, gülerek gitmeliyim,
Kâinatın, dünyanın sırrına ermeliyim,
Bir ömür yetmez bana, bin ömürdür dileğim,
Geldikçe gitmeliyim, gittikçe gelmeliyim…