Atasözü ve deyimler olarak öylesine zengine bir kültüre sahibiz ki, keşke biraz da uysak ve uygulayabilsek. “Kuş kafesten uçmadan” deriz. Fırsatları kaçırmamak için, “tavşan karşı kıyıya geçmeden” yani iş işten geçmeden önlem alalım.
Cumhuriyetle birlikte elimizde eksikleri de olsa kırık, dökük bir demokrasi vardı. Biz onu onarıp geliştirip çağdaş uygarlığı yakalamak yerine, onu da tamamen yok etme yolunda doludizgin gidiyoruz.
Son hafta dikkat ederseniz şeriat çığırtkanlıkları başladı. Aklımızı peynir ekmekle mi yedik! Şeriatın hüküm sürdüğü Suudi Arabistan bile açık giysili güzellik yarışmalarına katılırken. Prens Selman “Ben Suudi Arabistan’ın Atatürk’ü olacağım” çığlıkları atarken…
Bizim aklı evveller şeriat çığlıkları atıyorlar. İnanılır gibi değil, bu nasıl bir aymazlık.
Tarihten örnekler vereyim; İran Şah’ın yönetiminde iken anayasanın çerçevesi şeriatla sınırlı idi. Bakın ilk 3 maddeye; “Madde 1 - İran’ın resmi dini İslam dinidir.
Madde 2 - Meclisin çıkardığı yasaların İslam dinine aykırı olup olmadığını ulema (din bilginleri) saptar.
Madde 11 - Şeriatın yasak ettikleri dışında, bilim, sanat ve edebiyatın öğrenilmesi ve öğretilmesi serbesttir.”
Fakat İran’ın mollası bununla yetinmedi. Daha kara ve karanlık bir yaşam arzuluyordu. Nihayetinde karanlık ereğine ulaştı. Bugün İran koyu şeriatla yönetiliyor.
Dincilerle birlikte özgür bir yaşam sağlayacağını sanan sol güçleri de yanına almayı başardı molla. Sonra da ilk o sol güçleri boğazladı. Şimdi e bizim “yetmez ama evetçiler” ne yazık ki aynı rolü oynadı.
Unutulmasın ki şeriata göre kara yoktur, karanın da karası vardır. İran’da hala karanlığın daha da dibine inme arayışları sürüyor. Zifiri kör karanlığa inecekler.
Afganistan’da devrilen Hikmetyar rejimi de şeriata dayalı idi. Taliban; “Bu karanlık yetmez” dedi. Taliban rejimi zifiri karanlığın dibine inme arayışıdır. Hiç kuşkunuz olmasın Taliban’ı da az bulan karanın karaları çıkacaktır, ilk fırsatta.
Bir deterjan reklamı vardı. “Beyazın da beyazı var” diye. Şeriatı anlatmak için bu reklamı tersine çevir. Karanın da karası var. Karanlığın dibi bulunmaz.
12 Eylül faşist rejimi “Ilımlı İslam projesi” ile bu günkü yolu açtı.
Hıristiyanlık ta, ortaçağ döneminde şeriatın dibinin dibine kadar inmiştir. Karanlığın dibini bulamamıştır. Onlar Rönesans ve reformlarla bu kör karanlıktan çıkıp çağdaş uygarlığı yakaladılar.
Ya biz laik demokratik cumhuriyetle yakaladığımız ışığı, ipin ucunu bırakıp, şeriatın kör karanlığına mı batacağız?
Çoğumuz sanırım farkında değiliz. Şeriat İslam hukukudur. “Kuş kafesten uçarsa, tavşan karşı dağa geçerse” yani işten geçtikten sonra çırpınmak fayda etmez. Anayasanın ilk üç maddesine karşı çıkmak ya da değiştirmeye niyetlenmek, cehenneme vizesiz pasaport çıkarmaktır, böyle biline.