İRAN BAHARI MI?

Abone Ol

Gün 17 Aralık 2010 ve Tunus…

Roma'yı titreten, Kartaca Komutanı Anibal'ın yurdu Tunus'ta, üniversite mezunu bir genç olan Muhammed Buazizi’nin seyyar tezgâhına el konuldu. Üniversiteli genç olayı protesto amacıyla kendini yaktı. Tunus ayağa kalktı ve yer yerinden oynadı.

Tunus'ta yanan bu ateş bütün Arap dünyasını sarmış, Arap dünyasının amiral gemisi olan Mısır'da milyonlar ayaklanmış, görünüşte büyük bir değişimin fitili ateşlenmişti.

Ama Arap dünyasında kendiliğinden gelen gibi görünen bu toplumsal uyanış, ABD tarafından bir projeye dönüştürüldü. Arap halkının gazı alındı, eskimiş ve halktan kopmuş Amerikancı yöneticiler uzaklaştırıldı.

Nitekim Tunus’ta 23 yıllık diktatör Zeynel Abidin Bin, Mısır'da 30 yıllık Hüsnü Mübarek, Yemen'de 30 yıllık Ali Abdullah Salih iktidarı yok edildi.

Yerlerine yeniden Amerikancı yönetimler oluşturuldu.

***

Gün 13 Eylül 2022 ve İran…

Başkent Tahran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini, başörtüsü kuralına uymadığı nedeniyle Ahlak polisi tarafından gözaltına alındı, 16 Eylül’de öldü.

Mahsa Amini’nin memleketi olan Sakkez (Sakkız) kentinde yapılan cenaze törenleri tüm ülkeye yayıldı. Ve bugüne kadar 200’den fazla ölü, yüzlerce yaralı…

İşte bu nedenlerle 2009-2017-2019 yıllarında, çoğunlukla siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı başlayan büyük ve güçlü gösteriler, bu kez bireysel özgürlükler ve kadın hakları temelinde ortaya çıktı.

Yani bu kez isyanın ateşi, kadının özgürlüğü ve onuru için yakıldı ve de insanlık onuru için bir mücadeleye dönüştü.

Hırpalanan yaşamların, yitirilen gençliklerin, bastırılan sevinçlerin, mahrum bırakılan onurlu yaşam haklarının geri alınmak istendiği bir kavgaya dönüştü.

Ve bu dönüşüm, mollaların elindeki rejimin kendilerini normal bir yaşamdan mahrum bırakmasına güçlü bir itiraz oldu.

Ve de bu hareket, halktan son derece kopuk olan bu adamların bir o kadar insanların yaşamlarını sömürmesine, çağ dışı yönetime bir itiraz oldu.

***

Aslında bu hareket, yılların birikimi ve bastırılmış olan bir tepkinin dışa vurumuydu.

Özellikle zorunlu başörtüsü uygulaması ve cezai yaptırımlar, İranlı kadınlarda yılların birikimi olan bir tepki oluşturmuştu.

Mahsa Amini’nin ölümü, işte bu tepkinin güçlü ve kitlesel olarak dışa vurumu olmuş ve bir başkaldırıya dönüşmüştür.

Ve bu kitlesel itiraz artık evrensel bir talep olmuş, çok farklı sosyal gruplar, “ortak bir acının” etrafında kenetlenerek bu acıyı ortak bir talebe dönüştürmüştür.

Sınıf, cinsiyet, etnik kimlik ve din gibi farklılıkların unutulup “insan” kavramı üzerinden hareket edilmesi, bir nevi devrimci bir sürecin işareti olmuştur.

Ve bu güçlü itiraz, yalnızca kadınların isyanı olmaktan öte, dışlanmış, hor görülmüş ve baskı altındaki diğer sosyal, dini ve etnik gruplar ile sınıfları da içine alır olmuştur.

Karşılıksız kalmış etnik taleplerin yıllarca beslediği bir öfke, Mahsa Amini’nin öldürülmesinin yaktığı ateşle birleşmiş, (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganı altında bir öfke seli olarak İran’ın tüm şehirlerine yayılmıştır.

***

Ancak bu tür güçlü hareketler, güçlü bir önderliğe kavuşmamışsa genel olarak istismara da açık olmuştur.

Nitekim “Arap Baharı” olarak adlandırılan Arap ülkelerindeki güçlü halk hareketi, bir ABD projesine dönüşmüş, eskimiş krallar yerine ABD’ye bağlı yeni krallar getirilmiştir.

Umarız ki bu nedenlerle, İran’daki Şii kökenli Molla iktidarı, büyük bir halk desteği alan İranlı kadınların sesini duyar, verilen bu haklı mücadeleye saygı gösterir olsun.

Ve de bu nedenlerle, İranlı kadınların yaktığı bu onurlu ateş, 43 yıldır pusuda bekleyen, bölgede hem İran hem de Türkiye üzerinde hesabı olan ABD’ye fırsat yaratır olmasın.

Özet olarak ifade edilirse, Mahsa Amini üzerinden yakılan bu özgürlük ateşi ve olası bir İran Baharı, Arap Baharı’na dönüşür olmasın.