Bütün varlıklar, tabi ki bu arada en mümtaz bir varlık olarak insan, gelişmek üzere yaratılmıştır.
Bütün öteki varlıklar gibi insanoğlu da doğumdan ölüme kadar bir gelişme çizgisi izler.
Bundan evvel 'Olmak Cesareti' adlı yazımda, bunu bir ölçüde açıklamaya ve üstünü açmaya ve çalıştım.
Bunu bütün bitkilerde ve hayvanlarda da gözlemek mümkündür.
Ama insan birçok şeyin farkında olan bir varlıktır.
Ne için yaşadığını ve neden varolduğunu, en son öleceğini bilen tek varlıktır.
O yüzden ki hayat bir mücadeledir.
İnsan, tabiat ile bir ahenk içinde yaşamak mecburiyetindedir. Yoksa başına gelebilecek felaketten hiç yoksa farkedebilir, bir öngörü sahibi olur.
Ne ki bu dünyada olma hali bir gelişmeye matuf tutar. Hayatta bir hareket ilkesi vardır.
Bir karpuz çekirdeğini toprağa ekin: Belli bir süre sonra filiz verir, çiçeklenir , onu besler ve sular isen o çiçek karpuz olur ve daha sonra büyür, kocaman bir hal alır. O karpuz artık büyük bir nefaset içindedir.
Kestiğin zaman küt diye bir ses çıkarır, suludur, insanı serinletir. Derler ki kabuğa yakın yeri daha çok besleyicidir. Bazen cinsine göre sarı içli de olabilir. Kırmızı bir renktedir.
Sofraların da bir tadıdır.
Meyveyi, yemekten en az bir saat sonra yiyin diyor uzmanlar. Doktorlar, diyetisyenler, gastronomi uzmanları .
Ama karpuz daha olgunlaşmadan onu eline alır ve karpuza bir parmak darbesiyle tıklayıp vurursan tın tın öter. Yani henüz hamdır. Bu haliyle bir yararı yoktur.
Onu bu olgunlaşma yoluna koyacak bir takım faktörler gereklidir. Onları bundan yoksun ve uzak bıraktığın için o böyle ham kalmıştır.
İŞTE INSAN DA AYNEN BÖYLEDİR. Mektep -medrese ona birşeyler verir. O da nasıl öğreneceğini, kimden, nerelerden öğreneceğini, yöntemini ve usulünü gösterir.
Bilge insanlar var. Kitaplar var. Bunlar neye yarar. Sanki uzun atlama sporcusuna daha ileri bir çizgiye atlayabilmek için atlama tahtası gibidir.
O yüzden ki insan öğrenmeye açık olmalı ve onu hayatına almaya, dahil etmeye hazır olmalıdır.
Kibirli insan kurur gider. Çünkü gönlü ve zihni insana ve tabiata açık değildir.
O yüzden ki akan hayatın getirdiği bilgiden uzak düşmekte velhasıl kuruyup gitmeye mahkum bir halde yaşamaya kendini programlamıştır.
İlber Ortaylı, kimden ve nasıl öğreneceğini bildiği için zihinsel bakımdan çok zenginleşmiş. Bir ön yargısı yok. Ocu bucu diye ayırmamış.
Nurettin Topçu, Sorbon’da ilk doktora tezi yapan insan . O arada bir çok filozofla da bir arada oluyor, tanıyor, tartışıyor. Aksiyon felsefesinde Maurıce Brondel’i tanıyor. Adnan Adıvar’ dan sonra Masiknon’a Türkçe dersleri veriyor.
Doçentlik tezi Berkson üzerine. Bütün kitapları basılıyor. Hareket dergisini kuruyor etrafına bir çok düşünce insanı topluyor.