İNSAN OLDUĞUNU ANLAYAMADAN...

Abone Ol

İnsan olduğunu anlayamadan öte dünyaya göçürdüğümüz, o kadar çok insanımız var ki...

Ancak bizler, pek çok şeyin ayırdında olmadığımız gibi, onların da ayırdında değiliz

Geçtiğimiz Pazartesi yayımlanan “İnsan Olduğumu Yeni Anladım” adlı yazımla ilgili, olumlu tepkiler gelmiş. “…Miş” diyorum; teknoloji özürlü olduğum için yeni ayırdına vardım.

Yoğun bir tepki gelmiş.

Garipsedim...

Ama biraz düşününce de bu tepkileri doğal buldum. Çünkü gelen tepkilerin tamamı bayan okurlardandı ve “insan olduğunu anlayamadan göçüp gidenlerin” büyük çoğunluğu onların hemcinsleriydi.

Gerçi o yazımın ana teması; “kırsal bölgelerimizde yaşayan insanlarımızın asırlara dayanan ihmaliyle ilgiliydi”. Ancak yazımın başlığı, ana temayı gölgede bırakmış; ezilen kadınlarımızın duygularını öne çıkarmış. Ya da yazım öyle algılanmış.

“... Kadınlığın adı batsın!” diye başlıyordu, bir bayan okurumun tepki yazısı…

Ve devam ediyordu; “… Ülkemizin batısı da vatan toprağı, doğusu da... Ama batısı cennet, doğusu cehennem... Ben o cehennemin insanıyım... Çocukluğum, yazınızda sözünü ettiğiniz yörede geçti... Babaannem, anneannem, anam, teyzem, halalarım, o yörenin kadınları... Acıların büyüğünü (benden çok) onlar yaşadı... Telef olup gittiler... (...) Bizler ev içindeki tuvaleti, ev içindeki banyoyu; kente (Erzurum) inince ve de buralara gelince gördük. Görüp, yaşadıklarımızdan sonra, bizler de tıpkı o Kotandüzü’lü kadın gibi; ‘insan olduğumuzu yeni anladık’ dedik. (...)

O sıkıntıları çekmeyen, o acıları yaşamayan; bizim duygularımızı, sizin yazdıklarınızı anlayamaz...”

Elmek oldukça uzundu. Daha fazla iç karartmamak için, elmeği özetleyerek verdim. (Okurum beni bağışlasın)

* * *

Bizim toplumumuzda, kırsal kesimde, özellikle de doğu bölgemizde yaşamak zor zanaattır.

Bizim geleneklerimizin, göreneklerimizin, törelerimizin çoğu, kadını “insan” yerine koymaz. Erkeklerimizin çoğu, kadını her türlü sosyal yaşamdan uzak tutup, “bitki” gibi beslemek, ot gibi yaşatmak ister.

Kadını “sıkmabaşlama”, “çarşaflama”, “poşetleme” çaba ve isteklerinin temelinde bu duygular vardır.

Ceberut erkek egemen toplumunun baskısının dozu, kadınlarımızın beyinlerini yıkamaya, onları afyonlamaya kadar varmıştır.

Geçtiğimiz yıl (5 Aralık 2022) Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı’nın verilişinin 88. yıl dönümü nedeniyle ulusal televizyon kanallarının birinin düzenlediği açık oturumda; sıkmabaş bir hanım kızımız, “...Biz özgürlüğümüzü, biz seçme ve seçilme hakkımızı Atatürk sayesinde değil, asırlar önce Peygamber Efendimiz sayesinde kazandık...” dedi.

Nutkum tutuldu...

Başta Suudi Arabistan olmak üzere, bu zihniyetin yalakalandığı çöl bedevileri; dört yıl öncesine kadar kadınlarına, -insan yerine koymadıkları için- nüfus cüzdanı bile vermiyordu.

Böyle bir zihniyete, “afyonlanmış”ın dışında ne söylenebilir?...

Asırların tabulaştırdığı, kemikleştirdiği bu düşünceleri aşamadığımız; kadınlarımızı eğitemeyip, ceberut ellere bıraktığımız sürece; eller aya giderken, biz yaya gitmeye mahkumuz.

Bakın... Efes Pilsen Firması’nın 2018 ve 2020 yıllarında yaptırdığı, (Batı ağırlıklı) 18 ili kapsayan sormaca (anket) sonuçları, bu tezimizi nasıl doğruluyor.

Bu sormaca sonuçlarına göre;

* Hiç kitap okumamış kadın oranı, yüzde 70

* Hiç gazete okumamış kadın oranı, yüzde 32

* Hiç tiyatroya gitmemiş kadın oranı, yüzde 87

* Hiç sinema yüzü görmemiş kadın oranı, yüzde 81

* Siyaseti hiç izlemiyorum” diyen, kocasının tercihine göre oy veren, kadın oranı yüzde 66

* Kocasına, “bugün olmaz!” deme yürekliliğini gösterebilen kadın oranı, yüzde 20

* Aile plânlamasını bilen, duyan, nüfus plânlamasının gerekliliğine inanan kadın oranı, yüzde 20

* Para ödenerek, yani (hâlâ) “başlık parası” verilerek satın alınan kadınların oranı, yüzde 24

* Ömrü boyunca hiç kuaföre gitmeyen kadın oranı, yüzde 40

* Yaşamı boyunca dışarıda (lokantada) yemek yememiş kadın oranı, yüzde 70

* Eşinden dilenir gibi para isteyen kadın oranı, yüzde 75

* Evinde balık yeme şansına erişen kadın oranı, yüzde 1 (yüzde 65’i sulu yemek, yüzde 34’ü pilav yiyor)

* Hâlâ yer sofrasında yemek yiyen kadın oranı, yüzde 53

* Hiç spor yapmayan kadın oranı, yüzde 81 (Kendi sağlığı için yürüyüş bile yapmayan kadınlarımız var. Oranı, yüzde 66)

* Hiç diş fırçası kullanmayan kadın oranı, yüzde 70 (Dişçi yüzü görmemiş kadın oranı, yüzde 60,2)

* Tekrar dünyaya gelsem, bir daha kesinlikle ve kesinlikle evlenmezdim...” diyen kadın oranı, yüzde 20

* Kocasından dayak yiyen kadın oranı, yüzde 36,1

* Ve sormaca sonuçlarının en korkuncu!... Eşlerin yüzde 19’unun arasında kan bağı var.

… …

Nerede bu kadınlar?...

Büyük metropol illerde...

Kaydırın sormacaları köylere...

Özellikle doğu ve güneydoğu köylerine... Siz o zaman görün, rakamların ve sonuçların dehşetini...

“Bizi aranıza neden almıyorsunuz!?...” diye, Avrupa’ya efelenmeden önce, bunları düşünmemiz gerekmiyor mu?...

Bu çağda hâlâ tuvalet ve banyodan yoksun köylerimiz var.

Hâlâ ahırda yıkanan (o da ayda yılda bir), hacetini hâlâ ahırlarda, kuytu köşelerde, çalı diplerinde gören insanlarımız var.

Su yerine taşla, toprakla, otla taharetlenen insanlarımız var.

Temizliğin bu olduğunu, böyle olduğunu sanan insanlarımız var.

Hâlâ insan olduğunu anlayamadan, insan olmanın hazzını yaşayamadan öbür dünyaya göçüp giden insanlarımız var.

Umurunuzda mı!?...