Muhtaçlar aldıkları yardımları yapacakları harcamalar nedeni ile piyasanın canlanmasına da katkıda bulunmaktadır. Örneğin; Özel gün ve haftalar, bayram öncesi harcamaların alışverişi canlandırdığı gerçeği gibi.
(Not: Bu bilgiler İslam Ansiklopedisi 22. cilt sh. 289 İnfak maddesi esas alınarak hazırlanmıştır)
Şimdi en yüce infak ehli yüce kişilerden başta R.SAV. olmak üzere onun terbiyesinde yetişmiş Asrı Saadet (mutluluk devri) erlerinin hayatlarından infak örnekleri sunarak konunun daha iyi anlaşılması ve önemini vurgulaması bakımından açıklayıcı bilgiler sunalım.
Hiç şüphe yoktur ki, her konuda önder, rehber, mürşit olan Hz. Muhammed SAV. efendimizde infak-hayır ve hasenat-iyilikte de müminlerin en üstünüdür. Çünkü o Âli keremdir. Sonsuz cömerttir. Niyyeti devamlı vermektir. R.SAV.in ana özelliği “varsa vermek, yoksa vaad etmektir” Ömrü hayatında bir kez olsun yok dememiş, önce kendinde varsa vermiş, yoksa beytülmal-devlet hazinesinde varsa vermiş, orada da yoksa sahabilerden borç almış ve vermiş, onlarda da yoksa ihtiyaç sahibine sen bir yerden bul, ben onu ödeyim demiştir.
Musallaya getirilen cenazenin namazını kıldırmadan önce bunun borcu var mı diye sorar. Varsa önce borcunu vereselerine ödeyin der. İmkanımız yok derlerse kendisinin yanında varsa öder, yoksa sahabilere bu kardeşinizin borcunu kim ödemek ister der. Hiç kimse ödemezse o cenazenin namazını kendisi kıldırmaz ve Hz. Ebubekir R.A. hazretlerine kıldır derdi. R.SAV.in bu halini görenler hayranlıklarını gözyaşları ile dile getirirlerdi. Çünkü insan kalbini en kısa yoldan fethetmek ve o kalbe girmek ancak ona yapılan iyilik ve ikramla olur. Yani cömertlik, yani bölüşüm ve paylaşım, Bölüşüm ve paylaşımhakkın ve halkın nazarında en yüce özelliktir. Bunun da en coşkulusu peygamberlerde en doğrusu ise Hz. Muhammed SAV.de bulunurdu.
Hz. İbrahim A.S. de cömertlerin piri olarak bilinir. Ömründe hiç tek başına yemek yemezmiş. Sofrada hiç misafir bulamazsa kedi köpek gibi hayvanları sofrasına davet edermiş. Hz. İbrahim’in bu kutsal hali yüce Allah cc. tarafnıdan övülmüş ve ödüllendirilmiştir. “Halil ibrahim sofrası-Halil İbrahim bereketi” sözü atasözü haline gelmiştir. Mahşerde-mizanda en ağır gelen sevaplar, infakla ilgili hayırlar olacaktır. Çünkü mali ibadetler bedeni ibadetlerden daha zordur. “Malını hayra veren canını vermiş gibidir. Mal canın yongasıdır” sözü bunu anlatmaktadır.
Yüce Allah’ın kulları içinde kendini hayra adamış kulları vardır. Bunların içinde en yüceleri ise peygamberler ve özellikle Hz. Muhammed SAV.dir. sonra onun terbiyesinde onun yaşantısını görerek eğitilmiş seçilmiş sahabiler ve onların yolunu takip eden salih-cömert hayırsever Allah’ın sevgili kullarıdırlar.
R.SAV.in hayatından bir-iki örnek sunalım:
R.SAV. efendimize bir koyun kellesi –pişmiş- getiriliyor. Hz. peygamber 3 gündür sudan başka bir şey yememiş ve içmemiştir. Orada bulunanlardan birisine bu koyun kellesini götür, Medine’de aç kimse varsa ver de yesinler buyurdular. Kelleyi götüren sahabi 7 veya 17 kapıyı çalmış, ihtiyaç sahibi olduklarını bildiği insanlara sormuş, hiç kimse açız dememiş. Diğer komşusuna götürülmesini söylemiş. Neticede; 17 kapıyı dolaşan kelle R.SAV.e geri geitrilmiş. Hz. Peygamber A.S. “Vallahi bu kelle benim nasibimdir. 3 gündür yemek yemedim” buyurmuş ve kelleyi hane-i saadetlerine götürmüştür.
Bu kutsal bilginin bende unutulmaz bir de hatırası vardır. Şöyle: 1990-2002 yılları arasında 8 kez yurt dışına görevli ve özel olarak gittim. Sanırım 1998 yıllarında olacak, Almanya’nın Münih kentine 300 km uzaklıkta Ausburg vilayeti var. Oraya bağlı Avusturya sınırına yakın Immenstad kasabasında 3 bir 4 bir 7 ay camide geçici görevde bulundum. Bu görevim sırasında İslami bilgiler almak ve tanışmak için bize gele Ausburg Üniversitesi profesörlerinden Henri adında bir ilahiyatçı ile tanıştım. Aynı zamanda bu şahıs altı lisan bilior. Papaz ve Bosh fabrikaları danışmanı imiş. Türk öğrencileri ile 4 kez beni ziyarete geldi. Biz onu ziyaret ettik. Bir yakınlaşmamız oldu. Onun sorularına biz cevap verdik. O bizim Hz. İsa ve Hıristiyanlıkla ilgili suallerimize cevaplar verdi.
Bir seferinde orada oluşan yakınlaşmaya dayanarak kendilerine Türk öğrencilerinin tercümanlığı ile derin bir İslami bilgiye sahip olduklarını hayret ve hayranlıkla izlediğimi, ancak neden Müslüman olmadıklarını sordum. “İki sualine iki olayla cevap vereyim” dedi. “İslam dininin hak ve ilahi din olduğuna inanıyorum. Sebebi ise, Kur’an gibi mazbut bir kitap sahibidir İslam. Tarafsız, insaf sahibi. Hiçbir alim bunun zıddını söyleyemez. 1500 senedir ortada olan bu gerçeği kimse değiştirememiş, bir benzerini ortaya koyamamıştır. Aya çıkmıştır. Binlerce buluş yapmıştır. Ama Kur’an’ın bir benzeri ortaya konulamamıştır. Çünkü Kur’an ilahi bir kitaptır. Ne yazık ki müslümanlar inandıkları gibi yaşamamaktadırlar. Sanırım bu onların dinlerini bilememelerinden ve dinlerini menfaatlerine tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır. Yaşantılar bunu gösteriyor. Vakıa Hıristiyanlarda da bu durum var. Ama müslümanların çoğunun özellikle çalışanlarının hayatlarına baktığımızda Kur’an’da ve Hz. Peygamberin buyruklarından eser yok. İşte beni bu düşündürmektedir. Kur’an’a bakıyorum (su gibi Arapça biliyor) Hz. Peygamberin yaşantısına baktım. Sonra dünyadaki müslümanların haline ve özellikle Almanya’da çalışan ve iş sahibi olan müslümanların hallerine bakıyorum (örnekler veriyor) şaşıp kalıyorum.
(SÜRECEK)