Neden gurbete gittiler bilinsin diye arz edeyim.
1935- 1945 yıllarında şehirlerimizin %70 nde lise yoktu da onun için gurbete çıktılar. Yani orta mektebi bitiren 15-16 yaşında olan babalarımız, liseyi okuyacaksa gurbete gidecekti. Salim Savcı Balıkesir’e, Rifat Patır Samsun’a, Mustafa Kemâl Aydemir Antalya’ya, Süleyman Demirel Afyon’a giderek liseyi okudular.
Gittikleri şehirde okula kayıt işi, kiralık ev bulma işi hepsini o yaşta kendileri yaptı. Ellerinden tutup babaları götürmedi. Pek çoğu gaz lambası ışığında okumuş insanlardı. Her ay düzenli olarak harçlıkları gelmiyordu. Parasal ihtiyaçlarını da kendileri kazanmak zorunda idi. Elektriği okulda ve askerde gördüler. Büyük şehirde hayata atıldıkları zaman pek çoğu değil hepsi gece konuda yaşadılar.
Yeni elbise alamaz, eski elbiseyi ters yüz ettirirlerdi. Zarfları ters çevirip iki kere kullandılar. Toplu iğne yoktu evrakların ucunu buruşturarak birbirine tutturuyorlardı. Bu kuşağın şehirde yaşayanları evlerinde elektrik ve radyo gördü. Köyde yaşayan kardeşleri hala yağ kandili ve şişeli lamba kullanıyordu.
Bu kuşağın önemli bir durumu da asla işsizlik yoktu. Zira cumhuriyetle sürekli yeni müesseseler, fabrikalar ve okullar açılıyordu. Her mesleğe ve bihassa tahsilli insana şiddetle ihtiyaç vardı. Fakülteler yeni kuruluyor ve lise mezunları imtihansız alınıyordu. Öğretmen okulunu bitirenler diploma ile beraber tayin oldukları okulun adresini beraber alırlardı.
1960 DOĞUMLULAR YANİ BİZ, cumhuriyetin üçüncü kuşağıyız. Biz köyünden kasabasından çıkıp büyük şehre yerleşen ikinci kuşağın çocuklarıyız. Ana ve babalarımız köy kökenlidir. Fakat biz şehirde doğup şehirde büyüdük. Köy hayatını bilmedik. Babalarımızın gurbette tek başlarına nasıl bir sıkıntı içinde okuduklarını bilmiyoruz. Onları anlamamız için kırk yaşımızı geçmemiz gerekiyordu. Ayrıca bu kuşak (büyük şehirde olanları için söylüyorum)hiç biri babasının mesleğini yapmadı. Bizim kuşak için ebeveynlerimizin (Ankara için söylüyorum) tek hedefi çocukları illa okusun idi. Çünkü köye dönüp çiftçi olamazlardı. Okumak önemli idi ve neyi ve nereyi okursa okusun, her okuyanın önü açıktı. Sanat okulları mezunları da öyle idi. İş bulamama durumumuz yok idi.
Ben Ankara’yı arz edeyim. Siz tüm Türkiye’yi ve taşrayı karşılaştırın.
Bizim kuşak hepimiz, gece kondu çocuğu idik. Bulunduğumuz mahallede yolumuz yoktu. Toprak ve patika yol idi. Mahallede kimsede otomobil yoktu. Apartman yoktu. Kimsenin bisikleti yoktu. On arkadaş birer lira katarak bir futbol topu olabilirdik. Hiçbir oyuncağımız yoktu. Bütün oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. Mevsime göre oyunlarımız ve oyuncaklarımız vardı. Çikolata yoktu. En yakın pastane 2 km uzakta idi. Tek çarşımız Ulus idi.
&
ve geniş bir tarih fotoğrafı çizdik ki o dönemi bilenler hatırlasın, bilmeyenler öğrensin.
SALİM SAVCILARIN KUŞAĞI YANİ 1910-1940 doğumlular için demiştik ki Avrupa’da olup bizde olmayan yüzlerce okul, fabrika, müessese açılıyordu. Açılıyordu ama bu okullara öğretmen de lâzım ders kitapları da lâzımdı. Salim Savcı öğretmenliğinin ilk yıllarında Maarif Vekâletine (Milli Eğitim Bak.na), Fizik, Kimya, Matematik, Fen Bilgisi, Elektrik gibi ders kitapları ve yardımcı kitapları hazırlamıştır. Yıllarca Salim Savcı Hocamızın kitapları okullarda okutulmuştur.
27 yıl öğretmenlikten sonra Ankara’da GÜL YAYINEVİNİ kurmuştur. Yıllarca Ders kitaplarını da, özel olarak yazdığı, şiir, hikâye, roman tiyatro ve ayrıca eğitici öğretici kitaplarını yayınlamaya başlamıştır.
İLK TANIŞMAMIZ
2003 yılında ilk kitabımı yazdım bastırmak için sağ sola sorup bilgi alıyordum. Çorumlu yazar bir arkadaşımız Kızılay’da Çorumlu bir ağabeyimiz var. Gül Yayınevi var dedi. Böylece tanıştık. Çorum’da bir kitapçıya 200 kitap vermiş. Onları alıp getirmemi istedi. Kitapçı sattıklarının parasını verdi. Satamadıklarını koli yapmış bana teslim etti. Ben de Ankara’ya götürüp kendine teslim ettim. 2003 te başlayan dostluğumuz artarak devam etti. Bir çok kitabının düzeltmesini ben yapardım. Her ay Sanat Dostlarına gelince önce Çorum Habere gider sonra beni çağırırdı. Ben de gazeteden alıp eve getirirdim, kahvaltımızı beraber yapardık. Saatimiz gelene kadar bizde kalır sohbet ederdik.
Salim Hocam övünmeyi bilmez ve sevmezdi. Kibar ve beyefendi bir insandı. Prof.Bahri Savcı amcası idi ve okumasına destek olan kişi idi. Aradan bunca yıl geçtiği halde ona şükran duygusu ile saygı duyardı. Ona saygısından Çampınar’da kütüphaneyi onun adına açtı. Aslında her şeyiyle kütüphane kendinin idi. Fakat Salim Hocam amcasının adının yaşamasını tercih etti. Atatürk hayranı olan Salim Savcı her sene PROF.BAHRİ SAVCI KÜTÜPHANESİ adına tamamen ATATÜRK’Ü anlatan duvar takvimi yapar bedava dağıtırdı. Zaten kitaplarını da bedava dağıtırdı. Ancak bazı kitaplarında PTT hesap numarası vardı.
“İsteyen gönlünden ne koparsa bu hesaba yatırsın. Osmancık Merkez Ortaokulunda başarılı öğrencilere BURS verilecektir” diye duyuru yapmıştı.