Âşık Rıfat Kurtoğlu, 1962 yılında Çorum’un Eskiekin köyünde yoksul bir aile çocuğu olarak doğdu. Bulunduğu yöre ozanlık geleneği yönünden zengindi. O da ozanlık geleneğine çevresinden etkilenerek erken yaşlarda başladı. Kısa sürede adından bahsedilen ozanlar sırasına girdi.
1973 yılında ünlü halk ozanı Âşık Veysel öldüğünde bir tartışma başlamıştı. Âşık Veysel’le birlikte ozanlık geleneği sona erdi diye. Oysa Karacaoğlan, Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Ercişli Emrah, Gevheri, Dadaloğlu, Dertli, Kul Himmet, Âşık Mahzuni Şerif, Davut Sulari… ve daha adını sayamadığım onlarca ozanı yetiştiren bu topraklarda çağlayan bir nehir gibi akıp gelen ozanlık geleneğinin bitip tükenmesi olanaksızdı.
Her şeyden önce halk varsa ozanı da doğal olarak vardır. Adından anlaşılacağı üzere halk ozanı var olan bir olgunun yansımasıdır. Halk varsa sorunları da vardır. Bu sorunları ancak onun içinden çıkan, halkla et ve tırnak gibi iç içe olan, duyarlı halk ozanları dile getirirler. Hüseyin Çırakman’ın tanımıyla halk ozanı halkının gören gözü, duyan kulağı, konuşan dilidir. Ozanını halktan koparmak, halk var sayıp ozanı yok saymak kendi içinde çelişen bir durumdur. Eşyanın özüne aykırıdır. Ayrıca güçlü kültürel geleneğimize de saygısızlıktır. İşte bu güçlü geleneğin yaşayan temsilcilerinden biri de Âşık Rıfat Kurtoğlu’dur.
Halk ozanlarının toplumda saygı görmeleri, onlara değer verilmesi, izlenir olmaları, temsilcisi oldukları halkın bir kısrak başı da olsa önünde yürümelerindendir. Ozanın halkına yön vermesi, ona örnek olması gerekir. Biz bu gün 1300’lü yıllarda yaşamış Yunus Emre’nin konuştuğu dili konuşuyor, ahlaki, insani, toplumsal değerlerinden hâlâ esinleniyoruz. Haksızlığa karşı dik durmak deyince, Pir Sultan Abdal aklımıza geliyor. Köroğlu’nun, Dadaloğlu’nun yiğitliği, mertliği, dürüstlüğü dillere destandır. Aşk ve sevgi çağlayanı deyince Karacaoğlan’ı anmadan geçemiyoruz. Günlük yaşamımızda bir şekilde onları anıyor, sözlerini yineliyoruz.
Âşık Rıfat Kurtoğlu halkın ozanı olmasaydı şu üzerinde düşünülmesi gereken dizeleri kim söyleyecekti?
“Sevgidir aşığın dini
Bilmez beni, olmaz kini
Hem cömerttir gani gani
Gözü gönlü toktan olur”
Âşık olan dil ehlidir
Edep erkân yol ehlidir
Gönül ehli, hâl ehlidir
Özü sözü oktan olur”
İletişimin bugünkü kadar gelişmiş olmadığı dönemlerde, televizyon, radyo ve diğer iletişim araçları yokken, uzun kış gecelerinin eğlencesi, dinlencesi halk ozanlarının eserleridir. Okunur, dinlenir, hatta zaman zaman sazla sözle söylenirdi. Bu söylenenlerden ilham alınır, coşku duyulur, ozanlar ahlakta, kültürde, sosyal ilişkide topluma yön verirlerdi. Şimdi ise tarihte kalmış nostaljik bir söylem olarak bakılıyor.
Hamuru, mayası halk kültürü ile yoğrulmuş halk ozanları çağın koşullarına göre uyarlanarak yine neden söylemesin? Geçmişte köleleri, ırgatları, ortakçıları yarıcıları anlatan ozanlar, bugün neden işçinin, köylünün ezilen ve sömürülen insanın sorunlarını anlatmasın?
Ezenler ve ezilenler ortadan kalktı mı? İşçinin, memurun, yoksul köylünün sorunları ortadan kalktı mı? Köleci, feodal toplum biçimlerinden kapitalist topluma geçilince ezilmenin, sömürülmenin sadece şekli değişmiştir. Her dönemde halk ozanları daima altta kalanlardan yana taraf olmuştur. Onların sesi soluğu olmuştur. Ozanın şu sözleri ne kadar çok gereksinim duyduğumuz değerler değil mi?
Dertlerime deva bulan
Hem hukuku adil olan
İrademi esas alan
Demokrasi istiyorum
Zulme karşı durabilen
Şeffaf, hesap sorabilen
Hakça düzen kurabilen
Demokrasi istiyorum
Haksızları kayırmayan
İnsanları ayırmayan
Dayatmayan, buyurmayan
Demokrasi istiyorum
Ufku açık, ilerici
Olmasın bağnaz gerici
Eksiksiz, gerçek kalıcı
Demokrasi istiyorum
Ne devleti halka soğuk
Ne mazlumun başı eğik
Adı değil, kendi laik
Demokrasi istiyorum
Yukarıdaki dizeler, Çorum yöresinin kültürüyle ilgili derlemeler yaparak yörenin halk kültürüne önemli hizmetleri dokunan, aynı zamanda yetkin halk ozanlarımızdan biri olan İbrahim Gösterir (Ozani) ile araştırmacı - yazar Yıldırım Kaya’nın “Âşık Rıfat Kurtoğlu Yaşamı Sanatı Şiirleri” adlı kitaptan alınmıştır. Yazarlar eseri hazırlarken sade, anlaşılır, akıcı bir dil kullanmışlar.
Kitap, Çorum Belediyesi’nin bir kültür hizmeti olarak halka ücretsiz olarak sunulmuştur. Kitaba bir sunum yazan Çorum Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın; “Âşıklık geleneği; yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlendiği için şiiriyle, müziğiyle ve hikâye anlatımıyla çok yönlü bir sanatı ifade eder. Bu açıdan âşıklık geleneği, Türk kültür ve medeniyet varlığının önemli bir bölümünü teşkil eder.” diyor (s. 5).
Kitabın yazarları, kaleme aldıkları ön sözde Ozan Kurtoğlu için, “İçinden çıktığı toplumun eksik yanları kadar güzel, olumlu yanlarını da görüp şiirlerine yansıtıyor. Dolayısıyla insan, doğa, yurt sevgisi onun şiirinin başka bir boyutunu oluşturuyor.” diyorlar (s. 8-9).
Kitap üzerine bir makale kaleme alan eğitimci yazar Sayın Bahri Güven, “Âşık Rıfat Kurtoğlu, sanat çevresinde sanatıyla ‘halk edebiyatımızın mihenk taşlarından birisi’ olarak bilinir. Halk kültürüne sıkı sıkıya bağlı kalan Âşık Rıfat Kurtoğlu yaşamı boyunca yüzlerce şiir yazmış; her şiirinin her dizesine büyük anlamlar yüklemiştir.” demektedir (Çorum Haber, 29.01.2024).
Kitap beş bölümden oluşuyor: Kurtoğlu için yazılanlar, ozanın yaşamı ve sanatı, Ozan Kurtoğlu’nun şiirleri, ozanın bestelenen ve notaya alınan şiirleri, Kurtoğlu için yazılan şiirler. Çorum Belediyesi’nin kültür hizmeti olarak basılan eser 640 sayfadan oluşuyor ve 493 şiiri kapsıyor.
Alanında önemli bir boşluğu dolduran eserin genç kuşaklar tarafından da okunmasını diliyorum. Bu kitabı halk kültürümüzün zenginliğinin farkına varılması açısından önemli buluyorum. Yazarların toplumsal kültürümüze katkılarını kutluyorum. Başarılı çalışmaları ile daha çok esere imza atacaklarına inanıyorum.