Bugün bir ülkeden söz edeceğim size…
!!??...
Adı mı?
Hele durun, o daha sonra…
Sadece şu kadarını söyleyeyim; huzurlu, mutlu, mesut, bahtiyar bir ülke.
!!??...
Hayır, bir Avrupa ülkesi değil.
Biraz sabredin, konumunu da, adını da bu ülkeyi niye köşeme taşıdığımı da söyleyeceğim.
… …
Resmi dili İspanyolca…
Nüfusu 5 milyon…
Yüzölçümü mü?
Yüzölçümü; Konya ile Afyon illerini birleştirin; o kadar bir şey işte.
Önceleri sömürge ülkesi imiş.
Bağımsızlığını kazanınca pek çok dünya devletinin düştüğü yanılgıya onlar da düşmüş; komşularıyla tam 150 yıl dalaşmış, sonra durulmuşlar….
* * *
İşte böyle bir ülkede, bir gün bir akil adam çıkmış, demiş ki;
“Arkadaşlar bir dakika… Yahu ne yapıyoruz biz? Neyi, niye bölüşemiyoruz? Bizim diğer canlılardan farkımız; Tanrı’nın bizlere bahşettiği akıl... Neden o aklı kullanmıyoruz?”
“Haklısın” demişler, o Akil Adam’a…
Sonra?
Sonra o Akil Adam’ı seçmişler, bizi yönet diye…
Daha sonra da oturmuşlar birlikte; yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında (bir daha hiçbir gücün değiştiremeyeceği) ‘kuvvetler ayrılığı ilkesi’ni uygulamaya koymuşlar.
Bu kararlılıklarını da dışişleri bakanlıklarının girişine koca koca harflerle yazmışlar; “Bu ülkede, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kesin ve keskin kuralları geçerlidir”
Sonra?
Sonra da komşularına ve diğer tüm dünya ülkelerine şöyle seslenmişler;.
“Siz birbirinizle kavga edip, birbirinizi yiye durun; biz kapılarımızı huzursuzluğa kapatıyoruz, bizden uzak olun… Bundan böyle biz sizlerle, sadece ticari ilişkiler çerçevesinde muhatap olacağız; pis ve iğrenç düşüncelerinizi bize bulaştırmayın…”
* * *
Sonra o Akil Adam, bakanlarını toplayıp demiş ki; “Hele getirin şu bütçeyi, nereye, ne harcıyoruz?”
Hep birlikte bir bakmışlar ki; silahlı kuvvetlere harcanan para, bütçenin yarısından fazla…
Demişler ki; “Savaşmayı, dalaşmayı, komşularımızın iç işlerine karışmayı geride bıraktığımıza göre; ordumuzu da tasfiye edelim; burada kullanılan parayı da eğitim, üretim ve sağlık sektörlerine aktaralım….”
Bu kararlarını da kararlılıkla uygulamaya koymuşlar.
Komşularıyla sağlıklı, tutarlı ilişkiler kurmuşlar.
Nitekim bu örnek davranış, 1987 yılında onlara Nobel Barış Ödülünü getirmiş
* * *
Daha sonra beyinleri ve niyetleri güzel iki adam daha çıkmış içlerinden. Onlar da Mutluluk Partisi adında bir parti kurmuşlar.
Onlar da demişler ki; “Mutluluk para da değildir, kariyer de… Doğayla ne denli iç içe olur, birbirimize ne denli dürüst olursak ve kötü huylarımızı ne denli yontarsak, o kadar çok mutlu oluruz.”
İlk genel seçimde; seçilmişler.
Biri Başbakan, diğeri Milli Eğitim Bakanı olmuş..
Beyinleri ve niyetleri güzel bu insanlar, ülkelerinde 1300 kilometrelik bir sahil bandı olmasına karşın; “turizm gelişsin” zırvalığıyla, asla BETONLAŞMAMIŞLAR…
“Önce doğa” demişler…
Okullarında, derslerin çoğu doğada yapılıyor; çocuklar matematiği; ağaç, çiçek sayarak öğreniyormuş.
Üstelik ilkokullarından mezun olabilmek için her bir öğrencinin “5 eğitim yılı içinde, 500 adet ağaç dikme kotası” varmış bu ülkede.
!!??...
Bitmedi.
Ülkenin televizyon ve basını, halkı aydınlatmak için kullanılıyormuş.
Halkı aydınlatmak ve bilinçlendirmek için bütün aydınlar, ücretsiz seminerler veriyormuş.
“Beyin, hareket halinde iken daha iyi öğrenir” ilkesi, eğitimlerinin çıkış noktası imiş.
Orduyu lağvettikten sonra oradan gelen para ile (gerçek anlamda) 5 harika üniversite kurup, bilim insanları yetiştirmişler.
Bu üniversitelerden mezun olan her genç, çok iyi derecede İngilizce konuşuyormuş.
* * *
Ülke topraklarının %30`unu, korunmuş doğa oluşturuyormuş.
Ağaç kesmek, gecekondu yapmak, plansız programsız otel, ve AVM yapmak yasakmış bu ülkede.
Evlenmek mi istiyorsunuz, 6 haftalık kursa gitmek zorunda imişsiniz. Ola ki kurs sonunda başarılı olamadınız; yeniden kursa başlamak zorunda imişsiniz; ta ki başarılı oluncaya kadar… Aksi halde evlenme şansınız sıfırmış…
Bitti mi?
Bitmedi.
Anne-baba olmak için de eşinizle birlikte kursa gitmek zorunda imişsiniz.
Doğacak çocuğu içgüdüleriniz ile değil, bilinçli olarak eğitmek için bu kurslara gitmeniz şartmış.
Televizyonlarında, bol bol doğa bilinci ve nasıl mutlu olunur programları varmış..
Televizyonlar, toplumun enerjisini düşürecek, moralini bozacak, kaderciliğe ve umutsuzluğa sürükleyecek hiçbir programı kabul etmiyormuş.
* * *
Bütün bu güzellikleri yaşayan ve yaşatan bu ülke, mini mini bir ülke; dünyanın sadece binde 3`ü.
Amaaa….
* Halkın geliri, Avrupa halkının gelirinin dörtte biri olmasına karşın; her yıl yapılan, dünyanın en mutlu ülkesi sıralamasında, son on yıldır, ya birinci ya da ikinci sırada bu ülke…
* Kişi başı ortalama yaşam süreleri 79,2 yıl ile çoğu gelişmiş ülkeyi geride bırakıyor.
* Tecavüz, çocuk pornosu izleme gibi benzeri sapkınlıklar, en büyük suç bu ülkede. Kanunlarında iyi hal indirimi de yok, ümüğünü sıkıyorlar adamın.
* Halkının tümü, adalete sonsuz güveniyor. Çünkü kanunlar, ayrımsız herkese harfiyen uygulanıyor.
* 2017 Yılı basın özgürlüğünde, 180 ülke arasında 6. sırada yer alıyor.
* Dünyanın ikinci büyük muz üreticisi…
* Ananas ve kahve üretimi de ekonomilerinde ciddi yer tutuyor.
* Sahip olduğu beş üniversitesinden mezun olan gençlerin tümü, ekonomiye dijital ürünler satarak ve tasarlayarak katkıda bulunuyor. Bu katkı, ekonomilerinin % 24`ünü oluşturuyor… Yani sahip olduğu beş üniversite, hem el emeği hem de akıllarıyla ihracat yapacak kapasite öğrenciler yetiştiriyor.
* Topraklarından öyle petrol metrol fışkırmıyor. Yeraltı kaynakları da kısıtlı. Yenilenebilinir enerji kullanıyorlar. Enerji gereksinimlerinin yüzde yüzünü, rüzgâr, Güneş ve su enerjilerini değerlendirerek, karşılıyorlar.
* Tek sorunları, toprakları üzerindeki 112 adet aktif yanardağ…
* * *
2021 yılında, bağımsızlıklarının 200. yılını kutlayacak bu ülkenin adını şimdi söyleyeyim
Bu mutlu, mesut bahtiyar ülkenin adı KOSTA RİKA…
Orta Amerika`nın İsviçre`si diye anılan bu ülke, aslında İsviçre`den bile üstün bir ülke. Çünkü İsviçre gibi pis işlerin çevrildiği, kara paraların aklandığı, karanlık işler çevirenlerin sığınak olarak kullandığı bir ülke değil.
KOSTA RİKA, “ Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesiyle bütünleşmiş; kuşların, kelebeklerin, çiçeklerin sığındığı bir ülke.
… …
Nedense, bu örnek ülke, ülkemiz medyasında zerre kadar yer bulmuyor. O nedenle biz yazalım, biz tanıtalım dedik.
Selamı bile “PURA VIDA” (SAF YAŞAM) olan bu ülke, her zaman aklınızda olsun.
Kim bilir belki bir gün, bizde de birisi ya da birileri,‘Yahu bir dakika! Ne halt ediyoruz; niye birbirimizi yiyoruz?’ sorusunu sorar; kendimize geliriz…