Ne kadar çabuk geçiyor bu lanet zaman, anlamak mümkün değil…
Aha da yetmiş oldu yaşımız.
Yet-miş.
… …
????
Duyamadım!
“Yetmişse yaşın, bitmiş işin” mi dediniz.
Yok bee… O kadar da değil yani…
Daha henüz hayatımın baharındayım!
Sadece bel ağrılarım, boyun ağrılarım, diz ağrılarım, baş ağrılarım var. Az biraz da gözümde, yüzümde seğirmeler, ellerimde titremeler başladı.
Hayır yani, teker teker gelseler, tümünün hakkından geleceğim de; yaş yetmiş olunca,
gafil avlayıp hepsi birden çullandılar üstüme.
Ha bir de zeybek kurslarında, Serdar Kırkpınar Hocam (sünepe sünepe yürüyüşlerimden rahatsız olmuş olacak ki) “Efeler dik durur, dik yürür, derin ve heybetli bakar. (…) Dik dur Abi, dik yürü Abi, sert ve derin bak Abi…” demeye başladı.
Demek ki, dik durma, dik yürüme, heybetli ve azametli bakma yetilerimi de kaybetmiş ya da kaybetmeye başlamışım!
* * *
Şaka bir yana, ihtiyarlık alametleri tek tek kendini göstermeye başladı yorgun bedenimde.
Kolay değil, 70 oldu yaşımız.
Hal böyle olunca, savunmaya geçiyor, çözüm yolları arıyor insan.
Son günlerde, doğal olarak ben de savunmaya geçip, arayışlar içine girer olmuştum.
Öyleydi, böyleydi derken, aynı dertlerden mustarip kadim dostum ve sevgili dünürüm Hüseyin Baba ile birlikte, yanımızda eşlerimiz, sabahın kör bir karanlığında yola çıkıp, Sandıklı Hüdai Kaplıcalarındaki Gürses Termal Otel’de aldık soluğu.
Otele yerleşir yerleşmez de attık kendimizi, otelin 43 derecelik termal havuzuna.
Sonra çamur banyosuna.
Sonra masaja.
Sonra saunaya.
Sonra şok havuzuna.
Sonra Türk hamamına.
Tekrar çamur banyosuna.
… …
Derken, bu dört beş günlük rutin seansların sonunda, kısmen de olsa, bellerimiz doğruldu, acılarımız dindi, sıkıntılarımız sona erdi.
Hem de öyle bir erdi ki; o enerjiyle, 2500 metre yüksekliğindeki Akdağ’ın, halen karla kaplı 1500 metre yüksekliğindeki düzlek platformuna kadar tırmanma gücünü ve cesaretini bile bulduk kendimizde!
Ve tırmandık!
* * *
Yarı şaka, yarı ciddi mizahi öğeler kullanarak yaptığım uzunca sayılabilecek bu girişi; sözü, TERMAL OLAYININ ÖNEMİNE dikkat çekmek için yaptım.
Gürses Termal Otel’de kaldığımız süre içinde, ülkenin dört bir yanından gelip ilginç bir Türkiye mozaiği oluşturan insanlarımızla iç içe olduk.
Onlarla sohbet edip, dertleştik.
Gördük ve yaşadık ki, termal olayı, uçsuz bucaksız bir kültür.
Birinci ağızlardan öyle şeyler duyduk, öyle şeyler dinledik ki, şaştık kaldık.
Bildiğimizi sandığımız pek çok şeyi, yeterince bilmediğimizin ayırdına vardık.
Bu tesislere sedyeyle gelip, yürüyerek ayrılan insanların yaşam öykülerini, birinci ağızlardan dinledik.
Termal denen, kaplıca / ılıca diye de anılan bu nimetin öneminin tam olarak bilincinde değiliz ne yazık ki.
Bu gerçeği, aradığı şifayı, bu altın sularda bulanlardan dinlediğimiz gibi kendimiz de bizzat yaşadık.
Afyon’un Sandıklı İlçesinin, Hüdai Bölgesi’nde çıkan bu altın su, şifa dağıtıyor insanlara.
Dünya ölçütlerinde yapılan araştırmalara göre; şifalı su kaynaklarında ilk üç sırayı, bu yörenin suyu ve çamuru alıyor.
Yine yapılan bu araştırmalara göre, işletmesini, Alanyalı İşadamı Ali Gürses’in yaptığı, mülkiyeti Sandıklı Belediyesine ait GÜRSES TERMAL OTEL, yörenin, en şifalı çamur ve suyunun üzerine oturtulmuş tek ve özel tesis olarak biliniyor.
Son söz.
Bu yöreye, bu güzel ve özel tesise gidin, görün ve (rahatsızlıklarınız ilerlemeden) bu altın sularda sağlık bulun.
Ve bir teşekkür.
O teşekkür de bu tesisin işletmesini üstlenen Alanyalı İşadamı Ali Gürses’e ve onun güler yüzlü personeline…