İslam dini, fazilet dinidir. İnsanların özellikle de müminlerin en yüce, en güzel ahlaka sahip olmalarını “üsvetün hasenetün” (Azhap 21. Ayet, Sh.419) Hz. Muhammed SAV. sizin için en güzel örnektir. Onun ahlakı ile ahlaklanmalarını emreder. Güzel ahlaka sahip olan müminlerin en belirgin özelliklerinin ise; önce kendilerini, kendi nefislerini iyi bilip tanıyıp, onu en iyi biçimde terbiye edip, teskiye edip, tasfiye edip bütün günah kirlerinden temizlenip pam pak olmamızı tavsiye eder ve onun içindir ki, alimlerimiz, “nefsini bilen, Allah’ı bilir” demişlerdir. Fususul Hikem’de Muhiddini Arabi hazretleri, bu hadistir, biz bunun hadisi şerif olduğunu keşif yolu ile biliyoruz, demiştir.
Mürşid: İnsanlara ümit ışığı olan, yol gösteren, önder, rehber, cansuyu olan, insanların en hayırlısı “insanların dertleri ile dertlenmeyen bizden değildir” ilahi peygamber sözü ile ahlaklanan mübarek kişi demektir. Dünyada çalışmadan hiçbir şeye sahip olunamaz. Dünyayı isteyen çalışcak, ahireti isteyen çalışacaktır. Çalışmadan ne madde ve ne de mana kazanılamaz. Çünkü nimet külfete tabidir. Çalışmadan kazanılan malın kıymeti bilinmez, zayidir. Çabuk biter. Amma ahirete yaılan emek asla zayi olmaz. Hakiki mürşit olabilmek için önce kend inefsini, sonra da insanları teskiye etmelidir. Bunun için de ilk önce bencillik, ben benlik, kibir, ucu, kendini beğenmişlik pisliğinden mutlaka nefsin tezkiyesi, tasfiyesi, terbiyesi şarttır. Din eksenli yaşam fiilen esastır. Yoksa, eğer varsa emek zayidir. Demek ki iyi bir insan, iyi bir müslüman olduğuna inanması için önce nefsini terbiye etmelidir. Yoksa asla mürşit olamaz, olunamaz.
Hz. Mevlana’nın konu ile ilgili şu sözü nefis terbiye ve tezkiyesinin ne kadar ama çok çok önemli olduğunu anlatması bakımından son derece önemlidir. Nedir o? “Ey nefsim. Seni se yapan benim. Beni de ben yapan sensin. Ya yola gel beraber gidelim, ya da yolumdan çekil ben hakka gideyim.” Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce yanmak gerekir. Yoksa kar gibi yağıp yeryüzünü kaplasan da güneşin varlığıyla yok olup gidersin.
İnsanların genelde kötü eğilimlerinden birisi de, kendisini gözardı edip, hep başkalarını gözetim ve denetim altına alıp gerçek dışı zanna dayanan yanlış düşüncelerle çarçabuk insanları suçlamak, yargısız sorgusuz karar verip insanların potansiyel suçlu ilan etmek yanlıştır. Toplumda bu ahlak dışı davranışlara bulaşan kişilerin çoğalması, yanlış düşüncelere davranışlara bulaşanların toplumun ve toplumların huzur, güven, itimat, emniyet gibi barışı yok eden hareketlerin kaynağı haline gelir ki, herkes birbirine potansiyel suçlu gözü ile bakmaya başlar. Böylece barış ortamı yok olur. Böylece emniyet ve asayişin gerçek sibobu olan hoşgörü ortamı toplumdaki yerini herkesi suçlu gözü ile görmeye başlar ki bir toplum için bu yıkımdır.
Bundan dolayıdır ki yüce İslam dini bu olumsuz kapıları kapatmış, zanna dayanan gerçek dışı her türlü fikir, düşünce ve eylemleri zinhar yasaklamıştır. “Aksi isbat edilinceye kadar herkes masumdur” genel kuralını esas almış, yanlış düşünce ve eylem kusur ve ayıp araştırmaları yersiz, haksız yanlı şzanna dayanan hareketleri haram saymış ve kesinlikle yasaklamıştır. Bu konuyu aydınlatan bir çok ilahi emir ve kutsal peygamber söz ve eylemleri bizleri aydınlatmaktadır. Gıpbetin, arkadan çekiştirme, dedikodu, kusur ortamının, ikiyüzlülüğün yıkıcılığını anlatan bir çok emir, nehir ve tavsiye öğütleri vardır. Bu kurallar bizleri bağlayıcı hükümler içerir. Hem dünya hem de ahirette çok acı sonuçlarının olacağı açık ve net olarak bildirilmiştir. Bunlardan bazıları, çarpıcı örnekleri şunlardır. Bu örneklerini sunacağım kutsal kurallar insanları koruma amaçlı, hem konuşanı, hem de konuşulanları ileride doğacak kin, haset, fesat, fitne, kumpas gibi ağır töhmetlerden ve suçlardan korumak, kollamak, kurtarmak, temiz bir toplum oluşturmak, huzurlu ve mutlu yaşamayı tesis etmek ve bu esasları ilelebet yaşatmaktır. Yani insan odaklı önlemlerdir. Bu kurallara uyulduğu zaman huzur, bu kurallar çiğnendiği zaman zulüm vardır. Bu esasları önemseyip yaşayanlarımız işaret edilen kötülüklerden kurtulurken, kaale almayan, önemsemeyen, özellikle de yaşamayan, bu çirkin işlere devam edenler ise asla huzur bulamayacaklar, bu gibi bir çok da dünyevi, uhrevi suç ve cezalara düçar olacaklardır. Bu bakımdan otokontrol dediğimiz toplumu uyarma görevi son derece önemlidir.
Din alimleri, toplum önderleri, eğitim üstadları, özellikle eli öpülesi öğretmenlerimiz, ilk eli ana-baba, aile, medya, yazılı sözlü ve sosyal medya gönüllüleri bu işin vazifelileridirler. Genelde toplumun her ferdi, ailesi sorumludur. Yanlış iletişim, yalan haber, kumpas amaçlı söz ve yayınlar en yıkıcı aktörlerdir. Yani “hem ağlarım, hem de giderim” kabilinden olmamalıdır. “Hem söylerim, hem yazarım, ama yaşamam” olmamalıdır. Çünkü tesir yaşamaktadır.
Şimdi arzedeceğim kutsal ilahi buyrukları dikkatle okumalı, anlamalı ve bizzat uygulamalı, yaşamalıdır. Yüce Allah cc. hazretlerinin Kur’an’ın bir çok sure ve ayetlerinde bu konu ile ilgili çok çok önemli mesajları bulunmaktadır. Misal...
Hucurat Suresindeki ayetler:
“Ey iman edenler. Fasıkin birisi size başkası hakkında bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırınız. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de (işin gerçeği ortaya çıkınca) yaptığınıza pişman olursunuz. Fakat ok yaydan çıkmış olur. (Hucurat 6. ayet, sh.515)
Demek ki sözü, lafı, olayı size getiren en yakınınız, en güvenilir birisi bile olsa olayı sükunetle araştırmadan inanmamalı ve harekete geçmemelidir.
yine çok çarpıcı bir ayeti kerime: “Ey iman edenler. Zannın çoğundan sakının. Çünkü kötü zan günahtır. Sakın birbirinizin kusurunu, günahını, suçunu araştırmayın (vesvese ile) hareket etmeyin. Hiç kimsenin gıybetini yapmayın. Arkasından onu bunu çekiştirmeyin. Sizden biriniz ölmüş kardeşinizin ölü etini yemek ister mi? işte bak tiksindiniz. O halde Allah’tan korkunuz. Şüphesiz Allah tevbe edenleri kabul eder. Hemen tevbe ediniz. Allah çok bağışlayandır.” (Hucurat 12. ayet, sh 506) (SÜRECEK)