Demek ki, komşuluk ilişkilerinde de asil davranış şekli olan hoşgörü kültürü bizim can simidimiz olmalıdır. Komşusunun şerrinden dolayı evini yok pahasına satanlar varlığı inkar edilemez bir gerçektir. Komşulara olan hoşgörü konusunu bir ulu öğütle bağlayalım: “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” Evet, pencereden sofra bezi silkeledi diye kavga eden ve adliye salonlarına düşen insanlara duyurulur...
*
Hoşgörünün aslı, temeli, Allah’ın insanların vicdanlarına koyduğu bütün canlılara, hatta doğaya gösterilmesi şart olan ilahi şefkat ve merhamettir. Acıma duygusudur.
Vicdanlı olmak, merhamet, şefkat, acıma duygusu, bağışlamak, saygı ve sevgi göstermek kavramlarının hepsi hoşgörü kavramının içinde yer almaktadır. Hatta hoşgörü bütün bu güzellikleri içinde barındıran bir kelimedir. Başka bir anlatımla; merhametsiz, acımasız, içinde sevgi olmayan, egoist, bencil insanlarda hoşgörü pek azdır. Genelde hiç yoktur. Hoşgörü bir kültür ahlakıdır. Öğrenilmesi, eğitiminin alınması ile olşuur ve sonra yüce bir ahlaki kabiliyet olur.
Yunus’un ölmez sözü ayetlerin güm güm ses çıkarırcasına vurguladığı; “Yaratılanı sevelim, yaratandan ötürü” gerçeğidir.
Enam Suresi’nin 12. ayetinde “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ulu Allah’ındır. O ulu Allah merhameti kendisine zorunlu kılmıştır (ilke edinmiştir). Bütün canlılar varlıklar onun sonsuz rahmet ve merhameti ile yaşamaktadır” buyurur.
Bu merhamet acıma hissi öyle bir olaydır ki, yüce Allah Rahman sıfatının gereği olarak inanan-inanmayan, şükreden, nankörlük eden, itaat eden, isyan eden olarak kimseyi ayırmadan varlıklarına bu sıfatını tecelli ettiriyor. Fiilen gösteriyor.
Örneğin; herkese can veriyor, ayırımsız rızık veriyor. Daha ilerisi, gecenin karanlığı sona eriyor. Gündüz aydınlık geliyor. İnanmayanlar karanlıkta kalsın deniyor. Sabah güneş inanan inanmayan vs herkesin üstüne birden odğuyor. Hava, su, toprak ve diğer nimetlere ayırım yapmıyor. Müslüman çalışmasın ben ona rızık veririm demiyor. “İnanan inanmayan kim çalışırsa karşılığını görür” buyuruyor. (Necm, 39-40-41)
Bunlar rahman sıfatının zorunlu ayırımsız bir neticesidir. Ancak, rahiym sıfatının zorunlu bir sonucu, bunca nimetlere karşı yüce Allah’ın varlığını tanımayan asi ve küfür şirk ehline ahirette acıma yoktur. Orada merhamet ancak inananlaradır. İmansız, inançsız ölen hiçbir kimseye ahirette acıma yoktur. Cennet yoktur. Aksi halde inananla-inanmayan, güzel işler yapanlarla isyan edenler bir olurlardı ki bu ilahi adalete aykırıdır. İyilikle kötülük bir değildir. (Casiye 21. ayet, sh 498)
Mesela bununla da bitmez. Ulu Allah kendi sıfatını orantılı olarak kullarına da vermiştir. R.SAV. mübarek bir sözlerinde Allah’ın rahmetinin acımasının sonsuzluğunu ifade deerken şöyle buyurmuştur, “Allah’ın rahmetinin sonuna kimse erişemez. O Allah cc hazretleri rahmetini yüze böldü. Merhamet / 100 dedi. Bunun doksandokuzunu kendine bıraktı. Birini bütün canlılara taksim etti. İnsanlardaki acımaduygusu bu yüzde birden kendilerine düşen kısmı iledir. Ana evladının, baba şefkatini bu birin milyarlarca taksimi ile kendisine isabet edenle sever. Ateş almış anız tarlasındaki yuvasında mahsur kalan civcivlerini korumak için bir kuşun canını ateşin içine atıp yanması. Ulu Allah’ın kendisine ihsan ettiği birin trilyonda biri demek olan ve kendisine verilen merhametin bir doal sonucudur. (Bahari Edep)
Bu merhamet sadece insanlara mahsus değildir. Bütün canlılarda vardır. Ancak insanların birbirlerine aynı oranda bu acımayı gösteremeyenleri olduğu gibi, hayvanlar da kendi cinslerine bunu gösterirler. Hayvanlar kendi içgüdüleri ile hareket ettikleri için mantık ve fikir onlarda olmadığından bir hayvan diğer hayvanın rızkı durumundadır. Bu durumda insanlardan farklıdırlar. Ama genel olarak hayvanlarda hoşgörü yoktur.
Ancak eğitimle hayvanlara da hoşgörü öğretilebilir. Deneyler bunu kanıtlamıştır. Nasıl eğitilmişlerse hayvanlar o amaca yönelik hareket ederler. Bu bakımdan hayvanlar da genelde iyiyi kötüyü ayırma kabiliyetleri yoktur.
İslam’da insana şiddet nasıl haramsa, hayvana şiddet de öylece haramdır. R.SAV., kedisini aç bırakarak onun ölümün esebep olan bir kadının cehennemde azap çektiğini ve cezasını göreceğini bildirmiştir. Kaynaklar; (Buhari, Bedül Halk, Müslim Enbiya 54)
(SÜRECEK)