Kitaplığımı düzenlerken, Buza Yazılan Yazılar adlı kitabım takıldı gözüme.
Şöyle bir karıştırdım sayfalarını da; gerçekten buz üstüne yazmışım yazılarımın çoğunu…
Örneğin, bu yazıyı yazmışım buz üstüne.
Hatta “buz üzerine” bile değil; “su üzerine” yazmışım
“Herkes “çevreci” bu memlekette ama yeşil alan diye bir şey bırakmadık ülkede…” demişim.
Ve devam etmişim.
“…Eskilerin “nevi şahsına münhasır” dediği cinsten, garip bir ülkeyiz; garip ve de trajikomik.
Ahlaksızların erdem nutukları attığı; hırsızların dürüstlük dersi verdiği; Allahsızların dindar geçindiği; yoksulların varsıl, varsılların yoksul görünmeye çalıştığı; katillerin, soyguncuların, ‘ne yaptıysa, vatan millet için yaptığını’ savladığı; bilumum karanlık kişilerin ve de her türden katilin ‘vatan sensinle gurur duyuyor’ nidalarıyla teşvik edildiği, hayatında tek bir ağaç dikmemiş çevre düşmanlarının, ‘çevreci’ geçindiği… garip ve matrak bir ülkeyiz.
Herkes dürüst ve masum bu ülkede; herkes yurtsever, herkes vatan millet aşkıyla yanıp tutuşuyor ve herkes çevreci bu ülkede!
Politikacılarımız, bürokratlarımız, öğretmenlerimiz, annelerimiz, babalarımız, yöneticilerimiz, yönetilenlerimiz, yaşlılarımız, gençlerimiz, tekmili birden çevreci!
… …
* Evlerinin önünü, kaldırımlarını, sokaklarını b.k götüren sokak sakinleri de çevreci!
* İşyerinin önündeki kaldırımı izmarit tarlasına çeviren esnaf da çevreci!
* Arabasının küllüğünü refüje ya da yola döken; zıkkımlandığı sigarayı ya da içtiği meşrubatın kutu ya da şişesini refüjlere fırlatıp atan ayı oğlu ayı da çevreci!
* Yola / kaldırıma hımkıran; sildiği burnunun, temizlediği(!) genzinin balgamlı peçetesini yola atan emmim de çevreci!
* Taradığı saçlarından apaz apaz tarağa takılan saçlarını, evinin penceresinden ya da balkonundan aşağıya atan teyzem de çevreci!
* Gezdiği köpeğinin dışkısını, olur olmaz her yerde bırakan muhteremler de çevreci!
* Okulunun bahçesini ağaçlandırmaya, çiçeklendirmeye çalışan öğretmenimize su vermeyen, ismi lazım değil, Alanya’mızdaki okulun müdürü de çevreci!
* Okullarımızın tamamına yakınının bahçesi toz toprak ya da dandik beton ya da dandik asfalt. Tek bir dikili ağaç yok. Bu okullarımızın öğretmenleri, müdürleri, öğrenci velileri, öğrencileri de çevreci!
* Öğrencilerine ‘TEMA VAKFI da neymiş? Sakın ola bu Vakfa üye olmayın, ayni ya da nakdi yardımda bulunmayın. Kim bilir bu paralar nereye harcanıyor!’ diyen muhterem öğretmenim de çevreci!
* Doğal dokuyu, tarihi mirası, arkeolojik sitleri, endemik bitki ve hayvan türlerini katletme pahasına; turistik tesis yapan turizmcilerimiz; otelinin fosseptiğini denize veren otelcilerimiz de çevreci! Ve hatta bunlar ordinaryüs çevreci!
* Belediyeye ait olup tarafımdan ağaçlandırılan, her tür bakımı tarafımdan finanse edilen, evimin önündeki yeşil alanın ağaçlarını budattığım işçiye; “Yavrum, o ağacı dibinden kesersen, sana bir coca cola…” diye seslenen apartman komşusu teyzem de çevreci!
* Seçilmiş milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi, oda ve dernek yöneticileri ve de bu koltuklara aday, aday adaylarının tamamı birden, katıksız ve de sapına kadar çevreci!
… …
Hele bir seçim dönemine girilsin; bu yeşil katliamcısı siyasiler nasıl çevreci kesiliyor görün bakın… Hepsi ceketlerinin hatta gömleklerinin yakalarında TEMA’nın “yaprak” rozetlerini, nasıl yapıştırıyorlar; görün siz.…
Ciğerlerini bilirim ben bunların ciğerlerini…
Seçimden seçime çevrecidir bunlar…”
Demişim.
… …
Ne zaman demiş, ne zaman yazmışım bunları?
2000’de.
Üzerinden yirmi bir yıl geçmiş.
Ne değişmiş, o günden bugüne?
Hiçbir şey.
Hükümetler gitmiş, hükümetler gelmiş
Mülkü amirler, yerel yöneticiler, bürokratlar gitmiş, yenileri gelmiş.
Ne değişmiş?
Hiçbir şey.
Her yer beton yığını.
Nereye gitti bunca çevrecinin olduğu yerde ülkenin yeşili?
Betonun altında kaldı.
Kim izin verdi buna?
“Biz çevreciyiz…Valla çevreciyiz. Şu ana kadar şu kadar ağaç kestik ama şu kadar da ağaç diktik” diyenler.
En az 40 yaşında, metrelerce boylardaki ağaçları kesip; onların yerine, 20 cm boylarında ağaçlar dikenler.
Hele şöyle bir bakın yaşadığınız kentlerin ve de ülkenin uzaydan çekilmiş resimlerine…
Görün bakın, “Biz çevrecinin kralıyız be…” diyenler, çevrelerini ne hale getirmişler.
Örnek mi?
İşte bu ülkenin oksijen deposu konumundaki, Kaz Dağları’nın durumu…
İşte, “buradaki taşın kalitesi çok özel” diye kesilen, çöle döndürülen Karadeniz’in Kaçkar Dağlarının, İkizdere’nin durumu…
İşte sahil kentlerimizin, yeşil alanlarımızın, adalarımızın durumu…
Ve işte beton yığınına çevrilen Yassı Ada’nın durumu…
Ve işte betonkente dönen Alanya…
Ve orası ve de burası…
Kuruyan göller, kurumaya yüz tutmuş nehirler…
Yok ettiğimiz bağlarımız, bahçelerimiz…
Kendi elimizle, kendi ölüm fermanımızı hazırlıyoruz, farkında değiliz…
Eski ve yeni Yassıada…