Güncel

“Her taraf ‘masa başı’ iş bekleyenlerle dolu”

Umut Radyo’daki “Çorum Güncesi” programında Meltem Danışman Çınar’ın konuya ilişkin sorusunu yanıtlarken, eğitim sisteminin Türkiye’yi getirdiği çıkmaza işaret eden Mehmet Yolyapar, “Bir yandan genç nüfus avantajımızı kaybediyoruz, diğer yandan da, bırakın ara teknik elemanı, vasıfsız işlerde bile çalışacak adam bulamaz olduk.” dedi.

Abone Ol

ÇORUM HABER’in Kurucusu, Başyazarı, Baytaş A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü, Çorum Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Mehmet Yolyapar, kamu kesimindeki verimsizliğin ekonomiye ağır külfetler yüklediğini, gelecek güvencesinden yoksun gençlerin yuva kurmakta çekingen davrandıklarını veya düşük gelir seviyesi nedeniyle çocuk yapma cesaretini gösteremediklerini, yanlış eğitim sistemi nedeniyle de, işgücünün giderek daha fazla verimsizliğe sürüklendiğini söyledi.

*** Umut Radyo’daki “Çorum Güncesi” programında Meltem Danışman Çınar’ın konuyu gündeme getirmesi üzerine, “Ülkemizde doğurganlık oranı azaldı, nüfus artış hızı yavaşladı. Yakın geçmişe kadar övünç kaynağımız ve gelecek güvencemiz olan ‘genç nüfus’ artık söz konusu olmaktan çıktı. Nüfus, ülke dışından gelen mültecilerle artıyor. Bu da, 30-40-50 yıl sonra bu ülkede Türklerin azınlığa düşmeleri riskini ortaya çıkarıyor.” diyen Mehmet Yolyapar, sözlerini şöyle sürdürdü:

*** “Biz Cumhuriyet tarihi boyunca çok güzel eğitim modelleri bulmuşuz, ama ‘Hay Allah! Bu iyi çıktı!’ diye yine kendi ellerimizle boğmuşuz. Köy Enstitüleri bunun ilk ve en çarpıcı örneği. Bizim lise öğrenimi gördüğümüz 1960’lı yıllarda da eğitim-öğretim sistemi (yabancı dil öğretimi hariç) son derece akılcıydı. Klasik lise, üniversite öğretimine hazırlıyordu. Erkek sanat enstitüleri, ara teknik eleman yetiştiriyor, arada sivrilenlere Yüksek Teknik Öğretmen Okulu veya Yıldız Teknik Üniversitesi yolu açıktı.

*** “İmam hatip okullarından din adamı çıkıyordu, ama ilerisinde Yüksek İslam Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri vardı. İlköğretmen okullarını bitirenler köylerden başlamak üzere ilkokul öğretmeni oluyor, ilerisinde (o zaman Gazi Terbiye denilen) Gazi Eğitim Enstitüsü’nde yüksek öğrenim olanağı tanınıyordu. Bu sistemi zenginleştirmek varken, neden bozduk? Yakın zamanda ‘iyi çıktığı için’ bozulan sistem de Anadolu liseleri…Mükemmel yabancı dil öğreten, her alanda kaliteli eğitim veren bu okulları, hangi akıl sulandırdı? Her okula ‘Anadolu Lisesi’ adını verip içini boşaltmak hangi sivri zekânın işiydi?”

*** “22 Nisan 2024 tarihli yazımda, ‘Eğitim sistemi böyle devam edemez…Kamu kaynak tüketiyor, üreten oksijen çadırında’ dedim. Gerçekten, dağ-taş ‘masa başı’ iş bekleyen üniversite-yüksekokul mezunu dolu, elektrik-su tesisatçısını, fayans ustasını, tornacıyı, kaynakçıyı, hatta hatta berber kalfasını ara ki bulasın!”

*** “Ülkemizde işgücü 35.5 milyon kişi varsayılıyor. Kamudaki personel sayısı 5 milyonun üzerinde. Bunun 3.5 milyonu kadrolu personel, yani memur. Aslında hiç mutlu değiller, ama göreceli olarak çalışanlar içinde ‘mutlu azınlık’ da diyebiliriz. Zira, özel sektörde hem iş daha ağır, hem de ücretler daha düşük. O yüzden bu ülkede ‘devlete kapağı atmak’ diye bir deyim yerleşti.

*** “Özel sektör, ayağını yorganına göre uzatmazsa, bir anda battığını görür. Onun için ücret skalasını da, verimliliği de ince ince hesap etmek durumunda. Devletin öyle bir zorunluluğu yok. Sırf istihdam sağlamış olma adına, geçici işçiler alıyor, bu işlere de bir kadroya karşılık bin kişi başvuruyor, çünkü bir nevi ‘bedava para’. “

*** “Emeklilere gelince; toplam sayı 16 milyon civarında. Geçmişte, ‘sosyal devlet’ anlayışının gereği olarak borçlanma vb. yöntemlerle milyonlarca insan, emekliliği hak edecek kadar prim ödemediği halde emekli edilmişti. Bu popülizm, günümüzde de artarak devam ediyor. İnsanlar, ‘asgari güvence’ gördükleri için, az da olsa emekli aylığını cepte bulmanın peşine düşüyorlar, sonrası ‘Allah kerim’!”

*** “Benim dilimden düşmez; ‘Şark, debdebe, şaşaa, şatafat ve miskinlik demektir. Garp ise, verimlilik, adam gibi çalışmak, üretmek ve gerek çalışma hayatında, gerekse emeklilikte adam gibi yaşamaktır. Gönlü çekiyorsa dünya turuna çıkmaktır. Bizim emekli, bayramda yakınlarını görmek için memlekete gidemiyor. Oysa, çok eski değil, daha yakın geçmişte, emekli ortalama bir yaşam standardını sürdürebiliyordu. Hatta, emekli ikramiyesi ile ev alabiliyordu. Şimdi evin bir odasını almak mümkün mü?”

*** “Yaşadığımız bu değişimin adını da, her vesileyle ifade ediyorum: ‘Vahşi kapitalizm’! Bize ‘neoliberalizm’ diye yutturuyorlar, taa 1970’lerden beri. Bu dünyada çektiğimiz acıların mükâfatını öteki dünyada göreceğiz ya…Hem bu dünyada iyi yaşamak, hem de manevi dünyamızda artılar biriktirmek mümkün değilmiş gibi…”

*** “Nüfus konusuna dönecek olursak; gençlerin yuva kurmasını, mutlu olmasını, 2 ve daha fazla çocuk edinmesini sağlamak nasihatle mümkün olmuyor. Ekonomi düzgün olacak, gençler yetenekleri doğrultusunda, iyi kazanacakları işlerde huzur içinde çalışacaklar ve gelecek kaygıları olmadan sıcak yuvalarında mutluluğu paylaşıp anne-baba olmanın keyfini çıkaracaklar. Büyük çoğunluk için var mı böyle bir ortam?”

*** “Ülke geneli için akıl yürütmeye çalışıyorum ya, Çorum açısından da tablo hiç parlak değil. Çorum’un nüfusu da artmıyor. Hele de ‘nitelik’, yükselmek yerine düşüyor. Onun için Çorum’un nitelikli göç alması gerektiğini yazıp duruyorum. ‘Bunu nasıl sağlarız?’ sorusu etrafında aklımın yettiğince egzersizler yapıyorum. Bu kentin bir avuç aydını da, benimle birlikte bu konulara kafa yoruyor.”

*** “Benim bildiğim, gördüğüm şu: Mutlaka, ama mutlaka bir şeyler yapmak zorundayız. Kaderimize razı beklemede kalırsak, korkarım ki, çocuklarımızı, torunlarımızı iyi bir gelecek beklemiyor. “