Geçtiğimiz Cumartesi Günü Halk TV’de, yapımcılığını ve sunuculuğunu Serhan Asker’in yaptığı Görkemli Hatıralar Programında, çocukluk yıllarımda yakından görüp tanıdığım Nazilli Basma Fabrikasının viran halini izledim.
Ve ağladım.
Okul gezisiyle gittiğimiz fabrikayı bize gezdiren yetkili kişi; “bu fabrikanın dünyada bir başka eşi benzeri yok” deyip, uzun uzun anlatmıştı.
O gün ne kadar mutlu olmuş, ne kadar gurur duymuştum.
Atatürk’ün, “Her fabrika bir kaledir” diyerek 9 Ekim 1937’de açtığı Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, Cumhuriyet’in önemli eserlerinden biriydi... Her türlü olanağa sahipti. Bu yönüyle, dünyada eşi benzeri yoktu...
Aydın'daki Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, Türkiye'nin devlet eliyle kurulan ilk basma fabrikasıydı.
Sadece üretim yapılan bir fabrika değildi.
Hastanesi, okulu, kültür sanat etkinliklerinin, baloların yapıldığı, sinema filmlerinin gösterildiği bir kültür merkezi, golf sahası, basket ve futbol sahalarının, boks ringi, tenis kortu ve paten pistinin olduğu spor kompleksi, eğlendinlen (rekreasyon) düzenlemeleriyle, dörtdörtlük bir yaşam merkeziydi.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm yurda yaygınlaştırmayı hayal ettiği, buna fırsat bulamadan aramızdan ayrıldığı “Sosyal Fabrika Projesi”nin ilk örneğiydi Nazilli Basma Fabrikası.
* * *
230 bin metrekarelik alan üzerine 1935 yılında temeli atılan fabrika, 18 ayda tamamlanmış, 8 milyon liraya mal olmuştu.
Fabrikadaki makineler ve teçhizatlar Sovyetler Birliği'nden narenciye karşılığında alınmıştı.
Açılışı, 9 Ekim 1937 günü Atatürk tarafından yapılmış; Atatürk'ün “Her fabrika bir kaledir” sözleriyle açtığı son fabrika olmuştu.
Açılışta, İsmet İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak ve Afet İnan da yer aldı. Bu fabrika, genç Cumhuriyet'in modern ölçülerde bir kimlik kazanması için çok önemli adımdı.
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, Atatürk'ün yol göstericiliğinde sadece üretim yapılan bir fabrika değildi. Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleşme ve gelişme amacına uygun yenilikler barındırıyordu.
* * *
Fabrikanın, işçi sağlığını koruyacak 40 yataklı bir hastanesi ve eczanesi vardı.
İşçiler için bir okuma-yazma kursu, Sümer İlköğretim Okulu adı altında 980 öğrencinin eğitim gördüğü bir okulu bulunuyordu.
İşçi radyosu vardı.
İşçi çocukları için 26 yatak ve 40 mevcutlu kreşe sahipti.
İşçiler ve memurların barınma sorununu çözmek için 264 daire inşa edilmişti.
Lojmanda kalamayan işçi ve memurları şehirden fabrikaya taşımak, Nazilli halkının fabrikadaki bazı aktivitelere katılımını kolaylaştırmak için düzenli seferler yapan “Gıdı Gıdı” adlı mini bir treni, çalışanlara yönelik 15 günde bir yayımlanan Gıdı Gıdı mizah dergisi vardı.
Vatandaşlar, fabrikadaki balolara, danslara ve partilere katılıyordu.
Fabrika bünyesindeki 700 kişilik sinema salonunda memurlara, işçilere ve ustalara ikişer kez, haftada toplam altı defa film gösteriliyordu.
Sümer Spor lacivert-beyaz renkli formasıyla futbol, basketbol, atletizm, voleybol, bisiklet, güreş, yüzme, boks branşlarında sporcular yetiştiriyordu.
* * *
Fabrikada ilk yıl yaklaşık 9 milyon metre basma, 145 top iplik üretilmişti. Ulu Önder Atatürk'ün mirası olan fabrika, “Teknolojisi eskidi, zarar ediyor” gerekçeleriyle 2002 yılında kapatıldı.
Oysa bu fabrika tüm dünyanın örnek aldığı bir fabrikaydı.
Fabrika, bir dönem hem kendi elektrik ihtiyacını hem de Nazilli kentinin elektrik ihtiyacını kendi bünyesindeki bir elektrik santraliyle sağlıyordu.
Fabrikanın su ihtiyacını karşılamak için içinde bir de su santrali bulunuyordu.
İlk yıllarda dışarıdan getirilen fabrika yedek parçaları, kurulan atölyelerde üretiliyordu.
“Sümer Halkevi” adıyla kurulan halkevinde halk bilinçlendiriliyor, kurslar düzenleniyordu.
Fabrika çalışanları klasik müzik grubu oluşturup halka konserler veriyordu. Fabrikadaki desinatörler, kentte resimlerini yapıyor, sergiler açıyordu.
Sözün özü devlet içinde devletti.
* * *
Ve yıl 2002…
Ulu Önderimizin, “her fabrika bir kaledir” anlayışıyla kurduğu, yıllarca Aydın Nazilli’de 7/24 vardiya ile hizmet veren bu Fabrika; tıpkı Kayseri Uçak Fabrikası gibi gizli el tarafından kapat(tır)ıldı.
İçindeki tüm makine aksamı, tıpkı Atatürk Orman çiftliği gibi yangından mal kaçırırcasına yağmalandı.
Şimdi soruyorum.
Bu fabrika neden kapatıldı?
Bu fabrika madem müze olacaktı; içindeki makine aksamını kim(ler), nereye götürdü?
Bu tavır bir yağma, bir talan, bir soygun değil mi?
Dahası yazık değil mi, günah değil mi?
… …
Sözün özü, diğer kalelerimiz gibi bir kalemiz daha çökertildi.
Kim mi çökertti?
??!!...
Onu da ben söylemeyeyim be kardeşim.