Bir diş macunu fabrikası, son zamanlarda satış mağazalarından ve müşterilerinden “paket içinde macun yok” şikâyetlerini alıyormuş. Arızanın nereden olduğunu kontrol etmişler, üretim bandında, tespit edemedikleri bir ayarsızlık veya teknik başka bir problemden dolayı bazı kutuların içine diş macunu konmadan paketlendiğini görmüşler.
Genel Müdür, yurt dışından arızayı çözebilecek adamlar getirtmiş ama netice elde edememiş. Tüm üretim miktarına bakınca boş çıkan kutu sayısı fazla değilmiş. Fakat, fabrikaya, satışa ve ürettikleri malzemeye büyük imaj kaybettiren “boş kutu” problemini çözebilmek için 10 milyon doları geçen ek bir makine sistemini kurmak mecburiyetinde kalınmış.
Yeni kurulan ek sistem son derece hassas ayarlara sahipmiş. Diş macunları paketlenmeden önce, her kutuyu tartan makine, olması gereken ağırlık tamamsa paketlemeye gönderiyormuş. Kutunun ağırlığı yazılım sisteminde belirlenen miktardan az ise otomatik olarak alarm zili çalıyor ve üretim bandı duruyormuş. Alarmı duyan görevli boş kutuyu banttan aldıktan sonra sistem tekrar çalışıyormuş.
Birkaç hafta sonra müşteri şikayetleri kesilmiş. Fabrika yöneticileri ve satış mağazaları durumdan memnunmuş.
Fabrika müdürü yeni makinelerin işleyişi hakkında her gün rapor alıyormuş. İlk günlerde makinenin günlük 15 boş kutu ayıkladığını öğrenirken bir ay sonra boş kutudan dolayı hiç alarm çalmamış. Bu durumu merak eden Genel Müdür, büyük paralar harcayarak yaptırdıkları ek tesisin olduğu yere gelip inceleme yapmış. Kutuların hassasiyetle tartıldığı ve boş olanları kenara attığı bölümden önce bir vantilatörün sürekli çalıştığı dikkatini çekmiş.
Ustabaşını çağıran Genel Müdür, “Bu vantilatörün burada işi ne, kim koydu buraya?” diye kızmış. “Sayın Müdürüm” demiş ustabaşı. “Onu biz koyduk. Çünkü, makine sık sık alarm çalıyor ve iş çok aksıyordu. Alarm çalmasın ve bant da durmasın diye bizim çırak vantilatörü oraya yerleştirdi.”
genç bir kardeşimiz 2011 yılında ülkemizde de iyi bir satış grafiğine sahip olan yabancı bir otomobil firmasının ana üretim fabrikasını gezme imkanı bulduğunu anlatmıştı bana. Fabrika içerisinde yapmış oldukları gezide kendilerine rehberlik eden kişinin firmanın çalışma profili, sistemleri ve süreçleri hakkında bilgi verirken yaşanan bir olaydan çok etkilendiğini söylemişti. Firmanın üretim süreçlerinde sürekli iyileştirme ve geliştirme alt yapısını etkili bir şekilde oluşturduğunu, fabrika çalışanlarının mühendislerden, usta başlarına, ustalardan kalfalara, kalfalardan işçilere kadar tüm çalışanların üretim süreçlerine doğrudan katıldığını ve dahil olduğunu, hatta bir Türk işçinin üst yönetime sunmuş olduğu teklifin değerlendirildiğini ve yapılan iyileştirme çalışması ile firmanın milyonlarca mark kâra geçtiğini, Türk işçiye 250 bin mark ödül verildiğini öğrendiğinde çok mutlu olduğunu belirtmişti.
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” diyor M.Ö 535-475 yılları arasında Efes’de yaşamış olan filozof Herakleitos. Bunu herkes söyler, herkes inanır. Ama mesele söylemekte değil, uygulamakta. Günümüz gelişmelerine ve küresel trendlere baktığımızda her şeyin hızla değiştiğini görüyoruz.
Bazen çok yüksek maliyetli sistemlerin yaptığı işi aslında çok basit uygulamalarla da elde edebiliyoruz. Önemli olan zor ve maliyetli işi denemeden önce basit ve maliyeti daha düşük yolları olup olmadığını araştırmak. Bunun için de düşünce ve tekliflere açık olmak gerekiyor.
En güzel günler sizlerin olsun.