Günlüklerin arka planları

Abone Ol

Günlük tutmak ile anı yazmak arasındaki fark zihnin olayları restore edip, kesip yeniden biçmesine izin vermeden döküm yapmaktır. Bu bir iç dökümdür aslında, kendiyle konuşmalar.

Anı yazmak doğası gereği, olaylara dışardan ve hayli uzaktan bakarak onları yeniden okuma eylemidir. Tutulan günlük ise kendine mektuptur aslında. Yazarken yeniden keşfettiği kendiyle yüzleşmek, sorgulamaktır onu.

Günlük özgürlüğüdür onu yazanın. Yakın çevre ve toplumsal baskılar sebebiyle söyleyemediklerinin de dökümüdür. Yukarıda söylediğim gibi iç döküm, dertleşme… Yaptıkları ve/veya yapamadıklarının, yaşadığı, düş-düşün salınımının arka planıdır bu.

José Saramago ise şunları söyleyecektir. “Günlük yazmak, basit bir hoş görüntüyü bir güzelliğe veya en kötü ihtimalle, korkunç bir çirkinliği daha tahammül edilebilir hâle getirmek üzere eğitilmiş bir özgüven aynasına bakmak gibidir. Başka bir deyişle, günlük tek kahramanlı romandır.”

Saramago’nun “Tek kahramanlı roman” ifadesine katılmak ise mümkün değil. İnsan uzaya da gitse vaktini salt kendiyle geçirmez. Hep bir şeyler vardır ve olacaktır etrafında ve onca şeyle de etkileşim ve iletişim hâlindedir.

Yazar Çağnam Erkmen (1963) Halide Yıldırım ile yaptığı uzun soluklu söyleşide daha ilkokul döneminde eski yazıyla günlük tuttuğunu söyler. Çocukluğu İstanbul’un Levent semtinde geçmiştir. Şimdiki Akmerkez’in bulunduğu alanda bir top sahası vardır ve erkek çocuklarla futbol oynamaktadır Çağnam.

Dayandayan, yılan, yakartop, saklambaç gibi oyunlar oynayan kalabalık bir sokak çetesinin elebaşılarından da biridir.

Anne ve babası ise mühendis ve her ikisi de İTÜ’de öğretim üyesi. Evin giriş koridorundan başlayarak kitaplıklar vardır ve o okumaya doymayan bir çocuktur. Kemalettin Tuğcu’dan Doğan Kardeş dergisine, çocuklar için resimli teknik deney kitaplarından başka ebeveyninin kitaplarına da dadanmış bir çocuktur. Hastalık teşhisleri kitabı, tarih, siyaset, felsefe ve yemek kitaplarından hızını alamayarak kütüphanenin en üstünde saklanan pornografik kitaplar da okuma yelpazesindedir. Kütüphanenin en tepesine ulaşmak için de sehpaları üst üste dizerek merdiven yapmak zorundadır kaçınılmaz olarak.

Yaz tatillerinde mahalle çocuklarıyla bisiklete binmekte Ulus’taki Yahudi mezarlığındaki ağaçlardan elma çalarken çekirge ve kelebek avcılığı gibi haytalıklarla meşguldür. Bir türlü yakınlaşamadığı kapıcı çocuklarının Akatlar’ın arkasındaki camide Kuran kursuna gitmeleri dikkatini çekmektedir. Hele kızlar, başlarında beyaz tülbentleriyle vakur bir edayla öbekler hâlinde geçmektedirler. İşte bu durum yani yabancılıkları ve farklılıkları ilgisini çektiğinde onlara katılmak ister. Dini ögelerle ilgisi olmayan ebeveynlerine bu isteği tuhaf gelse de kabul ederler. İlkokul ikinci sınıfın yazında Çağnam artık Kuran kursu öğrencisidir. Kısa sürede Arap alfabesinin öğrenir ve hatta hatim indirir. Caminin loş ortamında, dinginleşirken deli düşüncelerden de uzaklaşmaktadır.

İşte o anda aklına günlük tutma fikri gelir. Günlük tutacaktır ve bunları kimsenin okuyamaması için de bir yöntem geliştirir.

Sözü Çağnam Erkmen’e bırakalım. “Arap alfabesinde P harfi gibi Türkçede bulunmayan üç harf vardı, hatırladığım kadarıyla. Onlara da şekiller uydurup, defterin arkasından önüne, satırların sağından soluna Arap alfabesiyle adeta hezeyanlarımı kustum. Çevremde yazdıklarımı okuyabilecek tek kişi bulunmadığından, evdeki şiddeti, ebeveynlerime isyanlarımı, en kirli düşüncelerimi, ayıplanma, utanma riskini bertaraf ederek sansürsüz yazabildim. Sokakta pervasız bir eğlenceyle rahatlarken, evde kardeşlerim ve annemle maruz kaldığımız baba dayağı terörüyle mutsuzduk. Aşağılanmayı dile getirmeye de utanıyorduk. ‘Ele güne karşı’ denilen deyimi oldum olası sevmemişimdir. Kendi gerçeğimizi gizleme hâlini kırmak, bir şekilde travmayı sağaltmak, mücadele gücü kazanmak için Arap alfabesiyle yazılmış günlük çok iş gördü. Yazma ile ilgili ilk deneyimlerim budur. Oto-sansürsüz yazma deneyimim de en saf hâliyle çocukluğumdaki günlüklerde kaldı.” Galatasaray Lisesi mezunu olan Çağman Erkmen mühendislik eğitimiyle yaklaşık otuz yıl yazmaya ara verse de yeniden yazmaktadır artık. Aniden ve hepsi birden, 2009, öykü; Yok, 2014, Öykü; Öl, 2016, Roman; Yıldızfer, 2019, Roman; Sana kim sarılacak, 2022, roman.

Saramago’nun günlükler için “Tek kahramanlı roman” ifadesine neden karşı çıktığımı umarım anlatabilmişimdir.

Hep söyler ve yazarım, okuyan yazandan arif gerek, diye. Yazılarımın takipçileri de hatırlayacaklardır bu sözümü. Çağnam Erkmen’in günlük tutmaya başlaması ve şifreli bir yazı kullanması ve evde babadan görülen şiddet söz konusu olduğunda günlükler nasıl tek kişilik roman olsun ki…

İnsandan insana şiddet bağlamında eğitim-öğretimle şiddet arasındaki ilişkiyi yorumlamak psikolog ve psikiyatri uzmanlarına kalacaktır şüphesiz.