Eve geldiğinde saat 19.00’u geçmişti. Yüzünde yorgun bir ifadeyle mutfağa yöneldi. Hanımı, hem bir şeyler yapıyor, hem de TV izliyordu. Mutfağın kapısında görünüp her zamanki gibi yavan bir “kolay gelsin” deyip üzerini değiştirmek için yatak odasına yönelirken, eşinin yine her zamanki gibi yavan bir “hoş geldin” karşılığını duydu. Oğlunun oda kapısı kapalıydı ama içerden bilgisayarda oyun oynadığını kanıtlayan sesler geliyordu. Bir an kapıyı açıp:
-“Senin dersin yok mu? Biz bu aleti oyun oynaman için mi aldık?” diye çıkışmak geldi içinden ancak hemen vazgeçti. Nasılsa bir işe yaramayacaktı, akşam akşam çıngar çıkarmaya hiç niyeti yoktu.
Yeniden mutfağa geldiğinde, her zamanki gibi yemeğinin tabağa konmuş olduğunu gördü. Ekmekten irice bir parça koparırken hışımlı bir sesle:
-“Ödevini yaptı mı o?” diye sordu.
Aslında, oğlunun okuldan gelir gelmez bilgisayarın başına oturduğundan ve hiç kalkmadığından emindi ama gene de sormadan edemedi. Anne, başını çevirip onun gözlerinin içine içine baktı. Bu bakışta çok şey gizliydi. Oğlunun, “Ders çalışacağım, ödevler için mutlaka alınmalı.” yalanını anladığı için bilgisayar alınmasına karşı çıkmış, ancak ne oğluna ne de babaya laf dinletememişti. Hatta bu yüzden babayla oğul kafa kafaya vererek anneye karşı tavır alıp onu dışlamışlar, inat olsun diye eve bir de internete bağlanabilen TV almışlardı.
Baba, annenin bakışındaki anlamların hepsini kavramış, ancak işine gelmediği için anlamazlığa gelmişti. Annenin yanıtı ise gene her zamanki gibiydi:
-“Ne ödevi, okul kıyafetini bile çıkarmadan oturdu o gâvur icadının başına.”
Yemeği bitirmişti. Kuru bir “eline sağlık” dedikten sonra oturma odasına yöneldi. Dizi saati gelmek üzereydi, geçen hafta çok heyecanlı bir yerde bittiği için merak içindeydi. Nasıl olsa oğlan bilgisayarın başından kalkmaz, hanımın da ayrı dizisi olduğu için mutfaktan hiç gelmezdi. Yani bu akşam onu rahatsız edecek kimse yoktu. Bu düşüncenin verdiği keyifle TV başına kurulurken, oğlunun durumunun ne olacağını düşünmeden de edemedi. Geçen yıl notları çok iyi olan çocuk, bu yıl nasıl da birdenbire değişmiş, dersleri umursamaz hale gelmişti. Oysa 7. sınıftı ve gelecek yıl gireceği LGS için hazırlanması gerekiyordu.
Üzerine düşen babalık görevini yapıp yapmadığını düşündü bir an. Daha başka ne yapabilirdi ki? Dershaneye gönderiyordu, bilgisayarı alıp interneti de bağlatmıştı. Eee, ödevlerini de o yapacak değildi ya. Ona düşen babalık görevi bu kadardı, gerisi oğluna kalıyordu. TV kumandasını eline alıp yaslanma yastığını da başucuna koyarak kanepeye uzandı. En çok da bu pozisyonda TV izlemeyi seviyordu. Bu akşam odaya gelip onu kaldıracak kimse de yoktu nasılsa.
Dizi başlayıncaya kadar kanal kanal gezip vakit geçirirken, bir kanalda eğitimci olduğu anlaşılan birisinin sözleri takıldı kulağına. Diyordu ki:
-“Annelik, babalık çocuğun yalnızca maddi ihtiyaçlarını karşılamakla bitmez. Bunları yapmakla zaten yükümlüsünüz. Asıl göreviniz bundan sonra başlar. Onu önemsemeli, değer vermeli, zaman ayırmalı ve yaşı gereği yaşayabileceği sorunların çözümünde arkadaş görevi üstlenmelisiniz. Onu karşınıza alıp yaşıtınız gibi konuşmalı, öğretmenleriyle sürekli bağlantı kurarak başarısıyla ilgilenmeli, sorumluluk bilinci aşılamalı, endişelerini gidermede yardımcı olmalısınız…”
Konuşma devam ediyordu. Sıkılmış bir yüz ifadesiyle hemen kanal değiştirdi. Bu eğitimciler de fazla oluyordu artık. Sanki kendisinin anne ve babası bu söylenenleri yapmış mıydı ki? Bunu düşünürken aklına henüz 10 yaşındayken babasının onu kucağına oturtup otomobil kullanmayı öğretmesi geldi. Çocukluğunun en mutlu günlerinden biriydi ve hiç unutmamıştı. Nasıl unutsundu ki, babasının kendisini sevdiğini o gün anlamıştı. Çünkü babası gibi insanlar, çocuklarına ya da eşlerine hiçbir zaman “seni seviyorum” demezlerdi. Bunu ancak davranışlarından anlayabilirdiniz.
Birden kendisini düşündü. Bu sözü birkaç kez eşine (o da çok ısrar ettiği için) söylemişti ama oğluna söylediğini hiç hatırlamıyordu. “Çok mu önemli söylemek, bilmiyorlar mı sanki.” diye söylenerek tatsız düşüncelerden sıyrıldı. Akşama kadar çalışmış, yorulmuştu. Şimdi ise sevdiği diziyi izlemek en doğal hakkı olsa gerekti.
Bu düşüncenin verdiği rahatlıkla kanepeye iyice yayılarak dizinin yayınlanacağı kanalı açtı ve büyük bir heyecanla izlemeye koyuldu. Mutfaktan eşinin izlediği dizinin sesi geliyor, dünden beri görmediği oğlu da odasında bilgisayarla cebelleşmeye devam ediyordu.
Bir gün daha bitmek üzereydi işte. Hem de diğerleri gibi…
DÜŞÜNEN SÖZLER:
İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır. GOETHE
Hiçbir insan, dünyaya iyi eğitilmiş bir aile kadar önemli bir miras bırakamaz. Thomas Scott
Bir memleketin yükselmesi, ev ve aile muhabbetine bağlıdır. CHARLES DİCKENS
Çocuk donmamış beton gibidir. Üzerine ne düşerse izi kalır. HAİM JİNOTT
Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı’dan ödünç aldınız. MOHAWK KABİLESİ
Bir domuza ve bir çocuğa istedikleri her şeyi verirseniz sonuçta çok iyi bir domuzunuz ve çok kötü bir çocuğunuz olur. H. JACKSON BROWN
Çocukların, nasihatten çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır. Joseph Joubert
Çocuklarımızın karınlarını ve zihinlerini doyurduğumuz kadar, ruhlarını da beslemeliyiz. MİCHAEL MARSHALL
Her çocuğun her gün, kendisine önem veren ve özel olduğunu düşünen bir yetişkinle zaman geçirmeye ihtiyacı vardır. ANETHA SOLTER