“GÜLÜMSEME” ÜZERİNE, BİR ÖYKÜ

Abone Ol

Dün sizlere; ana teması “dostluk/arkadaşlık sevgisi” olan, kısa bir öykü anlatmıştım.

Bugün de ana teması yine “insan sevgisi” olan; kısa bir öykü daha, anlatacağım. Söyleyeceklerimi de, daha sonra söyleyeceğim...

Öykünün adı; (artık insanlarımızın çehrelerinde pek göremediğimiz), Gülümseme... Yazarı, 13 yaşında bir çocuk... Adı Barbara Hack...

Bu küçük yazarın; (tarafımdan tekrar düzenlenerek kaleme alınan) öyküsü, şöyle...

… …

Genç kız, yolda yürürken; yanından geçen ve oldukça üzgün görünen yabancıya, gülümsedi.

Adam kendini daha iyi hissetti. O an, bir arkadaşının; geçmişte kendisine yapmış olduğu, bir iyiliği anımsadı. Eve gidince, ona bir teşekkür mektubu yazdı. 

Bu mektup, arkadaşının o kadar çok hoşuna gitti ki; o duygu yoğunluğuyla, yemek yediği lokantanın garsonuna, yüklüce bir bahşiş bıraktı.              

Aldığı yüklüce bahşişten şaşkına dönen garson; bahşişin tümünü, bir bahse yatırdı ve bahisten; yüklüce para kazandı. Ertesi gün, kazandığı parayı aldı ve bu paranın bir miktarını, yolda gördüğü yoksul adama verdi...

Günlerdir aç olan yoksul adam, o kadar çok sevindi ki; ilk işi, karnını doyurmak oldu. Yemeğini bitirdikten sonra, kaldığı izbe odaya gitmek üzere, yola koyuldu...

Yolda, soğuktan titreyen bir köpek yavrusuna rastladı ve onu alıp, eve götürdü, yanında getirdiği yiyecekle köpeğin karnını doyurdu.

Soğuktan kurtulup, başını sokacak bir yer bulan ve karnı doyan köpekcik, çok mutluydu...

O gece evde yangın çıktı.

Yavru köpek, havlamaya başladı. Bütün ev halkını uyandırana kadar da, havladı. Böylece herkes, yangından kurtuldu...

Kurtulan çocuklardan birisi büyüdü ve cumhurbaşkanı oldu...           Bunların hepsinin nedeni; tek bir kuruşluk maliyeti olmayan, en ufak bir zaman ve enerji kaybına sebebiyet vermeyen, basit bir gülümsemeydi sadece...

... ...

Evet...   Gülümseme... tebessüm etme... İnsanın kendisine, en ufak bir sıkıntı (!) vermeden, kolayca becerebileceği basit bir, “yüz kaslarını gevşetme” eylemi... 

Yani gülümsemesi, yani karşısındaki insana (veya insanlara) pozitif enerji göndermesi...

Tanrım bu kadar zor mu bu !?...

Yolda, tanıdığım biriyle, (bay) karşılaşıyorum... Bir resmi kurumda çalışıyor... Uzun uzadıya bir sohbetimiz olmadı ama, tanıyorum onu... O da beni tanıyor... Selâm vermek, esenlemek istiyorum... Ona bakarak gülümsüyorum ama; o beni görmezden gelip, başını önüne eğiyor.

Bir başka muhteremle (veya muhteremlerle); bir başka toplantıda veya açılışta veya kokteylde karşılaşıyoruz. Toplantıya katılabilecek, kokteyle gelebilecek kadar uygarsa; “gülümseme kültürünü de edinmiştir” sanıp; gülümseyip, esenliyorum (selâmlıyorum)... Heyhat!... Bu muhterem de gözlerini kaçırıyor...

Çünkü tebessüm edip, selâm verecek medeni cesareti yok... Çünkü kendine güveni yok. Çünkü eğitimsiz, çünkü görgüsüz...

... ...

Oysa bir otelin asansöründe ilk kez gördüğüm yabancı turistler; asansöre binerken de inerken de tebessüm ediyorlar... Kendi dilleriyle beni (bizi) esenliyorlar...

Gülümsemek, esenlemek; insanca bir tavırdır.

Gülümsemek, pozitif enerji göndermektir.

Gülümsemek, esenlemek; uygarca bir eylemdir.

Gülümsemek, esenlemek; bir kültürdür.

Lütfen (tanıdıklarınıza) gülümseyin... Korkmayın hiçbir tarafınız düşmez, hiçbir tarafınız eksilmez...