GÖSTEREN, GÖSTERİLEN VE OKUR

Abone Ol

I

Anlatmakla göstermek arasındaki fark şiirin yordamlarından biridir. Salt şiirin değil sanatın ifade bağlamında bu noktaya gelmesi insanlık tarihinde upuzun bir yolculuk olmuştur. Çünkü insan ilk anda gördüklerini anlamaya ve ifade etmeye çalışarak çıkmıştır bu yolculuğa.

Harf hurufat okudukça insanı, doğayı ve kâinatı onu ve onları hiç okumamış olduğunuzu düşünürsünüz.

Bizim şeylerden anladıklarımız ile onların bize gösterdikleri arasındaki boyut yeniden okumaların kazancıyla hep nice harfler söyletir yazıya.

İnsanın anlatıldığı bir metinde onun bir parçası olduğu toplumun ve doğanın, kâinatın elbette olmaması mümkün değildir. Bu sarmalı okuyabilmek bizim cam derecemizle doğru orantılıdır.

II

“İyi bir filmin kusurları olması gerekir” der Fellini, “tıpkı insan gibi, hayat gibi…”

Kusur, aşılması gereken bir sur gibi durur karşımızda, an gelir kuşatır bizi. Bir de şöyle baksak diyorum, açımızı değiştirip; kusur güzelin, güzelliğin altını çizip de onu daha bir fark edilir kılan olmasın sakın…

III

Kurgu… “Roman kurgu sanatıdır” derler. Kurgunun olmadığı bir sanat türü varmış gibi…

IV

Sabahın öğlene, öğlenin akşamüstüne, akşamın geceye eşikler çizmesi açısal bir döngüsüdür dünyanın. Tıpkı çiçeklerin güneşe dönmesi gibi…

Kurgulanan metnin bize ilk bağlamda gösterdikleri yazarın bakış açısına, bir diğer deyişle cam derecesiyle ilişkilidir.

V

Sanatçı bir gösteren, yapıt ise gösterilendir. Gösteren-gösterilen ilişkisinin varsıllaşan köşesi ise görebildiği kadarıyla okurdur.

Okur, gösterilenle yüzleşebildiği ölçüde ve kendisiyle elbette, toplumla ve doğayla olan ilişkisinde bakıp lâkin göremediklerinin ayırdına varacaktır.

VI

Tanım, yanı başımızda olan hatta daha da yakın ve uzak elbette, bir şeyi anlamanın ve anlatmanın çileli açmazıdır. Eskiler, “Tarif, efradına cami, ağyarına mâni olmalıdır” diyerek ifade etmişlerdir bu durumu

Tanımda yapılacak bir yanılgı kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı ve yenilgiyi de beraberinde getirecektir. Birey ölçeğinde tek kelimeyle söylersek mutsuzluk…

Kavramlara ki her kavram bir tanımdır, gerçeklik dışı anlamlar yüklemek ise iletişim olgusunu kaçınılmaz olarak sakatlayacaktır.

VII

Kendiyle ilgilenmek, kendini dert edinmek, kendi için kaygılanmanın tersyüz edilmiş hâli eleştiri olmasın sakın. “Eleştiride erdeme benzer bir şey vardır” der Michel Faucault…

VIII

Her çağ kendi tabularına karşı çıkan bir bakış açısı ve söylemle aşar kendini. Aşar da… Ah tabu yaratma zaafı, geri kalmaz maalesef, yeni bir tabu üretmede. Ezber bozarken yeni ezberler söylemek…