Prof. Dr. İlhan Arsel der ki;
“...Biz Anadolu Türkleri kadar mensup olduğu dinin içinde eriyip, öz benliğini yitiren bir başka toplum yoktur.
Ve yine biz Anadolu Türkleri kadar ulusal geleneklerini, göreneklerini, niteliklerini, dilini, tarihini ve de her bir şeyini İslamiyet adına unutup, kendinden olmayan bir kılığa bürünen bir başka Müslüman toplum da yoktur.
Dahası; bu evrende, dini görevlerimin gereği diye, öz ceddinin ruhuna tüküren bir başka örnek de yoktur...”
Ardından da şöyle der;
“Dinsel eğitimimiz, bilimsel eğitime baskın çıktığı için; biz de diğer 57 Müslüman ülke gibi hurafelerle, tarikat ve cemaatlerle yatıp kalkıyor, ne idüğü belirsiz sözde din adamlarının peşinde koşmaktan; ilimle, fenle ve bilimsel eğitimle uğraşmaya ve de üretmeye fırsat bulamıyor, yerlerde sürünüyoruz.”
* * *
Arsel Hoca’nın içinde bulunduğumuz açmazı özetleyen bu tanılamasına; ben de şu soruları sorarak katkıda bulunmak istedim.
* Neden biz de diğer 57 İslam Ülkesiyle birlikte, çağın gerisindeyiz?
* Nedir, bizi ve diğer İslam Ülkelerini, bilimsel eğitime sırt çevirten?
* Nedir, bizi ve diğer 57 İslam Ülkesini, bilimsel eğitime karşı (olumsuz) koşullandıran etmen ya da etmenler?
* Neden, nerede, niye hata yapıyoruz da biz bu zincirleri kıramıyoruz?
* Giderek Araplaştığımızın, neden (hâlâ) ayırdında değiliz?
* Gelişmiş ülkelerin bunca itip, kakmasına ve horlamasına karşın; neden, niçin, niye üretmeye çaba göstermiyor; bilime yönelmiyor; (hâlâ) gelişmiş ülkelerin, eline bakıyoruz?
* Ve niye bu hatalarımızda direniyoruz?
* * *
Soner Yalçın da benzeri endişeleri için, benzeri sorularla olaya yaklaşmış.
“Ben Türk’üm Diyen Herkes Okumalı” adlı yazısında, şunları dillendirip, muhatap kabul ettiği çevrelere şöyle seslenmiş Sayın Yalçın;
“Bakın size ne anlatacağım…
Bu yazacaklarımı ne MHP’nin parti okullarında ne de Türklük savıyla ortaya dökülen kurum ve kuruluşların yayınlarında bulamazsınız.
Unutturdular size (ve de bize, hepimize) çünkü…
Gagavuz Türk‘ü, Hıristiyan’dır.
Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de Hıristiyan’dır.
Karaim ya da Hazar Türk’ü, Yahudi‘dir…
Altaylar, Tengrici’dir.
Saha-Yakut Türkleri Şaman’dır.
Uygur Türk‘ünün kimi Budist’tir.
Azeri Türk’ü ya da İran Türk’ü Şii‘dir.
Anadolu Türkmen’i Alevi’dir.
Şaşırdınız mı?
Niye?
“Türk milliyetçisi” denilince aklına sadece Müslüman Sünni mi geliyor?
“Türk milliyetçisiyiz” diyerek kimin ahlakını kime dayatıyorsun?
Bak kardeşim!
Dünyada ilk “Türk Derneği”, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı. Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu.
Macar Türklerini bilir misin?
Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?
Sadece Türk milliyetçi liderlerini bilmekle olmaz bu işler; Gabor Vona‘yı da bileceksin!
Hâlâ Necip Fazıl’ı mı okuyorsun; oysa Attila Jozsef‘i okumalısın!
Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; Turar Rıskulov‘u ya da Ethem Nejat‘ı bilir misin?
Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordun mu?
Tarihindeki Türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapitalizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?
Evet sen kardeşim!..
“Türk milliyetçileri” adını kullanarak; kimin ahlakını, kime dayatıyorsun?
Bak sana bir Türk efsanesini hatırlatayım.
Cengiz Aytmatov’u bilirsin.
Kırgız Türk’ü…
Türk birliğinin yılmaz savunucusu.
Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz Lenin ödüllü usta bir kalem…
1980 yılında yazdığı bir romanı var: “Gün Olur Asra Bedel”
Okudun mu?
Kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır.
Bunu Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayandırır, duydun mu, biliyor musun?
Oku, anlatıyorum.
“Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş..!
Bir insan nasıl “mankurt” haline getirilir, bilgin ya da duyumun var mı?
Yok mu?
Oku o zaman.
* Mankurtlaştırılacak tutsak kişinin saçları iyice kazınır.
* Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçirilir.
* Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır.
* Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde, sıcak güneş altında, dört beş gün aç susuz bırakılır.
* Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırır.
* Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlar.
* Fakat deri kafaya o kadar yapışır ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşir ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemez.
* Bu nedenle saçlar, kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlar.
* Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak, büyük acılar çeker.
* Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölür.
* Sağ kalan tutsaklar, zamanla kendine gelir; kendisine yedirilip içirilen yiyecek ve içeceklerle gücünü toplar.
* Ancak o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini anımsamayan “mankurt” olmuştur. Artık hafızası yoktur…
Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale gelir.
Düşünememektedir…
(SÜRECEK)