2013 yılında gerçekleşen “Gezi” olayları, Cumhuriyet tarihi boyunca en büyük kitlesel protesto eylemidir.
İstanbul’da “Gezi Parkı”ndaki ağaçların kesilmesine ve Taksim’e topçu kışlasının yapılmasına bir tepki olarak başladı, sonra da tüm yurdu saran, siyasi bir protesto eylemine dönüştü. Türkiye’nin neredeyse tamamına yakın illerinde, AKP iktidarının baskıcı ve despotça yöntemleri protesto edildi. Toplum sonuçta gücünü anayasadan alan gösteri yapma ve toplanma hakkını kullanıyordu. Kitleler demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olmanın ideallerini korumak için sokaklara, meydanlara dökülmüştü.
Gezi eylemleri kanıtlamıştır. Toplum belli ilke ve idealler çerçevesinde yan yana gelince, omuz omuza verince, insanın insana kulluğunu, biat kültürünü yerle yeksan edebiliyor. Oysa AKP iktidarı kendisine aman efendim, tamam efendim diyen, daha birey bile olamamış bir insan modeli yaratma çabasındaydı.
Gezi olayları bir toplumsal halk hareketi, fakat ekonomik, politik ve ideolojik yanları olan bir halk hareketiydi. Ortak payda kuşku yok ki, AKP iktidarının olumsuz ve baskıcı yöntemlerine karşı bir tepki niteliğindeydi. Olayın tek bir lideri olduğu veya herhangi bir siyasi çizginin olayı çekip çevirdiği söylenemez. Şiddet ve teröre bulaşmamış, tamamen demokratik zeminde onurluca bir dik duruşu ifade eden hareketti.
AKP İktidarını çileden çıkaran durum ise, biat etmeyen, adalet ve cesaret zemininde kitlelerin demokratik haklarını kullanıyor olmalarıydı. Bu nedenle iktidar, pek çok yalan ve iftiraya başvurdu ve hepsinin de sonu boş çıktı. Örneğin Kabataş olayı, örneğin camide içki içildi olayı, hepsi yalan çıktı ve ispatlanamadı. Son gezi duruşmaları, Osman Kavala ’ya ve diğer arkadaşlarına verilen ağır cezalar, iktidarın intikam duygusunun sonuçlarıdır.
Dikkat edilirse karar veren yargıcın AKP’li olması, eşinin ise FETÖ’den sicilli olması, davanın ve kararın bağımsız olmadığının işaretleridir. Açıkça görülüyor ki, kararı verene değil verdirene bakmak lazım.
Gezi olaylarına katılanlar terörist değildi, aksine devletin uyguladığı terör sonucu, aralarında Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan gibi pek çok genç yaşamını yitirmiş, binlerce vatandaş yaralanmıştı. Oysa AKP iktidarı her koşulda mağdur rolü oynama gayreti içinde. Açıkça iktidarın yönlendirme ve uydurma delilleri ile Gezi mağdurları yargılandı. En ağır şekilde cezalandırıldı. Üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerinin Kararları hiçe sayılarak.
Görünen gerçek AKP’nin iktidarda olduğu dönemde açıkça FETÖ (Fetullahcı Terör Örgütü tarafından başlatılan “Ergenekon, Oda TV, Casusluk ve Balyoz davaları” devam ediyor gibi. Gezi’de yargılananlara yapılan uygulamalar, önceki davalarda uygulanan kumpasların devamı niteliğinde.
İnandırıcı olmayan delillerle, güvenilmez yargılama süreçleri, hız kesmeden devam ediyor. Gezi davası sonuçlarında da net olarak gördük. Gezi olayları hukuk ve uygarlık zemininde onurluca ve uygarca bir dik duruşun adıdır. Gezi olayları üzerinden yaklaşık on yıl geçmesine rağmen hala birilerinin uykularını kaçırıyorsa, hala kumpaslara, yalan dolana başvuruyorlarsa Gezi’nin haklılığı, onuru ve dik duruşu bir daha kanıtlanıyor demektir.