Sansür yasasının meclisten geçişini tartışacakken, Bartın’dan gelen üzücü haber üzerine gündem kendiliğinden o yöne kaydı. Ülke olarak kazada ölen 41 madencimizin konusuna odaklandık.
Ama, sansür yasası hafife alarak geçiştireceğimiz bir durum değil.
Ülkeyi geniş çapta susturmayı hedefleyen bir yasa Meclis’ten geçti ve Resmi Gazete’de de yayınlandı. Sansür yasasına hayırlı olsun diyecek halimiz yok. Yasakçılık, iktidarın -kendi deyimleri ile- fıtratında (doğasında) var. İktidar bu yasayla, gerçek ile sahteyi yer değiştirme amacında.
Bu yasa ile gerçeklerin üzerine kapkara bir şal örtülecek. Gerçekler halktan gizlenecek. Daha doğrusu gerçekle yalan yer değiştirecek. İktidarın sözcüsü yandaş medya ne yazarsa sınırsız doğru olacak. Muhalif medyanın yazar, çizerinin ağzına bant çekilecek, koluna kelepçe vurulacak. Ne var ki gerçeği, doğru haberi alan, namuslu dürüst gazeteciler susmayacaktır.
Abdülhamit’in istibdat rejimi başta Namık Kemal olmak üzere Jön Türkleri susturabildi mi? AKP İktidarı sansür yasası ile sadece kendisini bitirecek süreci hızlandırdı. İçinde yaşadığımız iletişim çağında buna olanak yok. En despot rejimi uygulayan İran Yönetimi bugün kadınlarının isyanı ile baş edemiyor.
1914 yılında Sarıkamış’ta Allahuekber Dağlarının doruklarında bir kurşun atamadan donarak ölen 90 bin askerimizin ölümünü ve Enver Paşa’nın maceraperestliğini halk üç yıl sonra dış basından duyuyordu. Oysa yayılan yalan haberlerle halk 90 bin askerinin donduğundan habersiz İstanbul’da Enver Paşa’yı savaşı kazanan kahraman olarak karşılıyordu. Yalan habercilik böyle bir şey, karayı ak gösterme sanatı.
Bazı tarikat yurtlarında kız ve erkek çocuklarına tecavüz ediliyor. Gazeteci bunu haber alacak, yazamayacak. Ancak yine uydu aracılığı ile dış basından öğreneceğiz. Basını bunun için susturuyorlar.
Cemal Kaşıkçı dosyası Sudi Arabistan’a verilerek devletin saygınlığı, güvenilirliği büyük yara aldı. Gazetecinin bunu yazmasını “devletin itibarını zedelemekten” suç sayacaklar.
Kaz dağlarında Alamos Gold firmasının ormanları katletmesini, siyanürle altın aramasını, siyanürün suya karışması ile kurdu, kuşu, karıncaları, kertenkeleyi, böceği, çiçeği hatta insanları zehirlemesini, yöre halkının duruma tepkisini gazeteci yazamayacak öyle mi?
Türk Hava Kurumu’nun uçakları bakımsızlıktan hangarda çürürken, ihmal nedeniyle ormanlar, yüzlerce hektar orman yanacak, yaban hayvanlarının yuvaları, kuşların yuvaları yanacak, ceylanlar, tilkiler, tavşanlar… yanacak. Gazeteci bunu yazarsa kamu düzenini bozmak ve panik yaratmak olacak öyle mi?
Bu yasayla seçim döneminde fiilen olağanüstü hal uygulanacağı görülüyor. Gerçeklerle ve gerçekçilikle ilgisi kalmayan iktidar GERÇEĞİ SUSTURMA peşindedir. Seçimleri kazanmak için her yol geçerlidir.
Çıkarılan bu despotça yasa mevcut anayasanın düşünce, ifade ve yayın özgürlüğüyle ilgili maddelerinin hiçe sayılmasıdır.
25. madde: “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.”
26. madde: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
28. madde: “Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”
Anayasa mahkemesinin bu yasanın anayasanın ruhuna aykırı olması gerekçesi ile bu yasayı iptal edeceğini umarız.