Tüylerim diken diken oluyor yazımın başlığı benzeri tümcelerle ve de söylemlerle karşılaştığım zaman.
Ve üzülüyorum.
Üzülüyorum, çünkü bu işgallere çanak tutan İktidarın, ayyuka çıkan bu olaylar karşısında hâlâ sessizliğini korumasından.
Nasıl bir mantık, nasıl bir anlayış, nasıl bir düşünce idi, “ülkenin tüm kapılarını malum ülke yurttaşlarına açmak”
Hadi çıkarın bakalım şimdi bu asalakları bu ülkeden, çıkarabilecek misiniz? …
* * *
İstanbul Kent Konseyi’nden “Fiilen İşgal Altındayız” başlıklı bir mektup var.
Okurken, gözyaşlarıma hakim olamadım.
“Ben ve benim gibi düşünenler bu durumda; ya bizzat bu işgallere yol açanlar? Onlar ne düşünüyor, bu durumlar karşısında?” diye düşünmeden edemiyor insan.
… …
İstanbul Kent Konseyi bu konuyu, mektuplarında şöyle dillendirmiş.
“… İş günlerinde arada kaynıyor, tek tek göze batmıyorlar ama bayramda aileleri ile birlikte sokaklara çıkınca insanın kanını donduracak, ürpertecek, sorgulayıp, sorgulatacak kadar korkunç bir tablo sergiliyorlar.
Hatay, Hataylıktan; Gaziantep, Gazianteplikten çıktı zaten de; görüyor ve yaşıyoruz ki İstanbul da İstanbulluktan çıkmış durumda.
Meydanı boş bulan bu adamlar hemen her yerdeler…
Her yeri ele geçirdiler.
Koskoca şehirde onlar çoğunluk olmuş, biz azınlık durumuna düşmüşüz.
Yani İstanbul fiilen artık onların eline geçmiş.
İstanbul, Antalya ve İlçeleri sahillerinde yüzlerce Afgan, Suriyeli toplu halde denize giriyor.
Türk babalar ailelerini onların kirli bakışlarından uzak tutmak için bedenleriyle âdeta etten duvar örüyorlar.
Dağ taş Suriyeli kaynıyor.
Arap kaynıyor.
Afgan kaynıyor.
Mesire yerlerine gidiyorsunuz binlerce Suriyeli çimenlere yayılmış,
Türkler ise kıyıda köşede ve bu sürüden biraz uzakta kendine yer arıyor.
Artık "Suriyeli Hasan, İzmir'deki yangını söndürmek için avuçlarıyla toprak taşıdı" yalan haberleri de örtemez bu gerçeği... Kaç kişi olduğuna dair elde kesin veri yok ama korkunç kalabalıklar halindeler.
Irak, Libya, Pakistan, Cezair, Fas, Ürdün.... Ne ararsan Türkiye'de.
Gerçeği görün artık…
Bu, basit bir "mülteci" sorunu değil.
Bu, düpedüz bir işgal.
Bu durum, emperyalistlerin bir ülkeyi ele geçirmek amacıyla başvurdukları çok eski bir soğuk savaş taktiği.
Kendileri yetmiyormuş gibi hastanelerimizde üçer beşer doğum yapıyorlar.
Kan yok, savaş yok ama SESSİZ İŞGAL VAR…
* Birinci adım, mülteciler akını…
Emperyalist güçler bölmek istedikleri ülkenin demografik yapısını "Stratejik Göç Mühendisliği" yöntemi ile bozuyorlar.
Nasıl mı?
Sınır bölgelerindeki ülkelerde terör yahut iç savaş yoluyla kargaşa çıkartıyor, ülkenizin "yoğun göç" almasını sağlıyorlar.
Sizi en insani yanınızdan vuruyorlar.
Merhamet!
Gece gündüz medyadan zor durumda olan insanların dramlarını pompalıyor; sizi kucak açmaya zorluyorlar.
Kucağınızı açıyorsunuz bir anda kucağınızda ne idiğünü, kim olduğunu bilmediğiniz yüzlerce binlerce hatta milyonlarca "mülteci" buluyorsunuz.
* İkinci adım: Yaşadığınız yere yabancılaşma
Önce mahallelerde sonra bölgelerde ve şehirlerde başlıyor değişim. Dili farklı kılığı farklı, tavrı farklı tipler sarıyor etrafınızı derken bir bakmışsınız kendi mahalleniz, kendi şehrinizde azınlık durumuna düşüvermişsiniz.
* Üçüncü adım: Mülklerin el değiştirmesi
Doğup büyüdüğünüz mahallede kendinizi güvende hissetmiyorsanız sıra topraklarınıza gelmiş demektir artık. Yaşadığınız yere yabancılaşır bir an evvel kaçıp gitmek istersiniz oradan.
Sonuç malûm; siz satıyorsunuz, onlar alıyor.
* Dördüncü adım: Vatandaşlık elde etme, seçme seçilme hakkı
Büyük guruplar halinde vatandaşlığa geçiyorlar seçimlere katılıp, oy kullanıyor; seçiyor seçiliyorlar.
Evler dükkanlar bölgeler hatta şehirler derken bir bakmışsınız vatan elinizden uçup gitmiş sizin ruhunuz bile duymamış.
Uyanın, vatan artık bizim değil.
Vatan kayıp gidiyor avuçlarımızdan.
Belki sen, belki oğlun, kızın bu işgalle yaşamaya çalışabilirsin, ses çıkarmayabilirsin, alışmaya da çalışabilirsin ama torununun hiç şansı yok bu topraklarda. Bu işgal, her geçen gün artarak devam edecek ve gelecekte torununun bir vatanı olmayacak belki de. Hiç kan dökmeden alacaklar ellerinden vatanlarını ve onların gidecek bir yerleri kalmayacak.
Uyanın bu bir işgal!
Sessiz, sakin işgal ediliyoruz.
Dün uzun süredir görmediğim 45 yıllık dostum Hasan Hacıince’nin ziyaretine gittim.
Hacıince bildim bileli Hataylı üreticilerle çalışır.
Gide gele ben de tanıdım onları. Her gidişimde o üreticileri sorarım tek tek.
Bu gidişimde de sordum, tek tek adlarını vererek
Doluktu gözleri, sesi titreyerek; “Hepsi Hatay’ı terk etti ya da terk etme hazırlıkları yapıyor dedi.
Üzüldüm.