FALCON

Abone Ol

Falcon’un Türkçesi şahin, tuttuğunu koparan avcı kuş. Öyle hızlı dalar ki hedefe, ister karada, ister havada, ister suda gözüne kestirdiğini pençesine alır. Artık ondan mutlusu yoktur! Günlük “nafakası” çıkmıştır. Bağırta bağırta canına okur, kanını saça saça yutar. Daha fazlasına göz dikmez, artık doymuştur.

Falcon’un içinde Alper Gezeravcı uzayinsanımızın da bulunduğu uzay gemisi olduğunu ve uzaya fırlatıldığını hepimiz televizyonda izledik. İnsanlığın geleceğine ışık tutacağına inanıyoruz.

Sputnik 1, Luna 9 ve V 2 ilk uzay deneyimi olan uzay araçları.

Uzaya çıkan ilk kozmonottan sonra yarışta üstünlüğü kaybeden ABD emperyalizmi Sovyetler Birliği’nin önüne geçebilmek için dünya halklarını soyarak doldurduğu kasasını 1969’da Apollo 11 uzay aracının başarısına harcayarak aya indi ve moral üstünlük kazandı.

Bundan sonra uzay keşfine pek çok ülke heves etti, dünyanın yörüngesine uydu gönderdi, en son Çin Mars’a araç indirerek bir adım öne çıktı. Hâlâ araştırma yapıyor ve dünyaya çok kıymetli bilgiler gönderiyor. Bu teknolojiyi geliştiren ülkeler yarışı önde götürüyor. İsterdim ki ülkem de bilimde ve teknolojide gelişmiş olsun.

Ülkenin uzay yolculuğunun çok ötesinde bir maceraya soyunması son derece isabetsiz bir atılım olmuştur.

Emeklisine üç kuruş veremeyip, pazar pazar gezdiren bir iktidar ABD uzay şirketine 55 milyon dolar vererek bir uzay adamımızı uzay gezisine göndererek bir “gösteri” gerçekleştirmiştir. Tıpkı 50 milyon dolara tank-palet fabrikasının Araplara satıldığı gibi. Toplam 105 milyon dolarla kaç fabrika kurulur, kaç işsize iş kapısı açılırdı?

‘Gerekli miydi?’ sorusu aklımızdan çıkmayacak. Teknolojinin ‘t’sinden uzak bir ülke böyle bir yolculuğa bir yurttaşını göndererek ne kazanacaktır? Benim açımdan yanıt koskoca bir ‘hiç’ tir. Bizim köyde ‘El sabanıyla tarla sürülmez!’ derler. Ödünç alınan saban çift sırasında kırılırsa değil bir tarlanın, üç tarlanın ürünü bile o sabanı karşılamaz. Acı acı öder ödünç alan.

Şüphesiz, yerli mühendislerimizin ve kuruluşlarımızın gelişmesiyle ülkemin de uzay yarışında yer alması hepimizi sevindirir. Çok değil geçtiğimiz on - on beş yıl içinde ODTÜ mezunu üç değerli bilgisayar mühendisi ve yazılım uzmanımızı koruyamayıp faili meçhule gidişini yalnızca izlemek faciasını yaşadık. Yetmedi, CERN merkezinde görev alacak kadar yetişkin yedi fizik mühendisimizi koruyamayıp Isparta’da bir uçak kazasına kurban verişimiz de akıllarımızda. (Cenevre şehrine yakın olan CERN, dünyanın en büyük parçacık fiziği araştırma laboratuvarıdır.) Böylesine yetkin genç mühendislerimizin öncülüğünde bir uzay merkezi oluşturmak ve uzay yarışına katılmak büyük onurumuz olur. Kimse bundan kuşku duymasın.

“Bileti, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı olan Mehmet Fatih Kacır, Paris'te Axiom Space'den 55 milyon dolara satın almıştı. AKP iktidarı, 55 milyon dolara satın aldığı biletle Alper Gezeravcı'yı uzaya gönderdi.” (İnternetten alıntı. Google sayfası)

Eleştirim değerli uzayinsanı Alper Gezeravcı’ya değil. Eleştirim sahip olmadığımız bir uzay teknolojisi ile ücret ödeyerek uzaya adam gönderilmesinedir. Biz bu kadar zengin bir ülke değiliz. Açlarımızı doyurmak üzere yatırım yapmak yerine bu tür harcamalar bize bir şey kazandırmaz, caka satmaktan başka. Biliminsanlarımız, doktorlarımız yurt dışına çıkmak için sıraya geçmişse ‘giderlerse gitsinler’ diyerek kapıları açamayız. Bu beyinleri ülkemizin gelişmesi için el üstünde tutmalıyız. Ve varsa paramız ülke geleceğine harcamalıyız.

Daha önce de Suudi Arabistan bir yurttaşını göndermişti. Bu macera ile Suudi Arabistan gelişmiş uzay teknolojisi mi kurdu? Gelişmiş ülkeler arasında yerini mi aldı? Hâlâ ‘recm’ ederek (kafasına taş atarak, taşlayarak) kadın öldüren, büyükelçiliğinde gazeteci öldürüp cesedini yok eden bu cehalet, yobazlık ve cinayet simgesi ülke gelişmiş bir ülke mi oluyor?

Akıl, izan ne zaman dönecek başımıza?