Ki şehir Arapları böyle iken ÇÖL BEDEVİLERİNİ siz anlayın artık. Bazıları kızlarını esir pazarında satıyordu. Nikâh müessesesi yoktu. Kabile, aşiret reisleri kraldı. Eş olarak veya cariye olarak ömürlerince 40-50 kadınla yaşıyorlardı. BEĞENMEDİĞİ VEYA BIKTIĞI KADINI köle pazarında satıyordu. HATTA o köleden doğan oğlunu da kızını da beraber satıyordu. Çünkü cariyeden, köleden doğan çocukları kabul etmiyorlardı. Cariyeler, köleler, kızı ile beraber mal gibi oğluna miras kalıyordu. Ahlâk kalmamıştı. Kabile reisleri zengin, ötekiler köle idi.
Zaten hadisleri ve ayetleri incelerseniz, söylenen sözlerin çoğu, hiç şehre gelmemiş, topluma karışmamış, komşuluk yapmamış, mahalle sokak görmemiş, İLKEL İNSANLARA HİTAPTIR.
Eğitimden, öğretimden, medeniyetten hiç haberleri yok. Dikkat edin Hz.Peygamberin sözleri hep aile ve toplum hayatına dair sözler. Cahil, görgüsüz kişilere öğüt veriyor. Kur’an ve hadislerin nerede ise yarısı görgü kurallarıdır. Edep, erkân öğreten konulardır. Hiçbir sosyal hayat görmemiş, yemek yemeyi, misafir karşılamayı, misafirliğe gitmeyi bilmeyen ilkel insanlara ders veren sözlerdir.
Hâlbuki o çağda Asya’da yaşayan Türkler aile ve toplum şuuruna ilaveten devlet ve düzen kurmuşlar. Devletlerarası, milletlerarası savaşlar yapmakta. Asya’da ve Avrupa’da insanlar, saray hayatı yaşıyor. Devletler var. Üretim yapan işletmeler var. Yüzlerce sanat ve kültür hizmeti yapan insanlar var. Mükemmel evlerde oturuyorlar. Amfiteatrlar yapmışlar, tiyatro yazmışlar, tiyatro oynuyorlar. Resim, heykel, mimari ve müzik olarak şahane eserler vermişler. Peygamber değil ama nice filozoflar gelmiş, aynen peygamberlerin vaaz ettiği edep ve terbiyeyi tavsiye etmişler. Çünkü doğruluk, dürüstlük, edep, terbiye bütün toplumlarda aynıdır. Nitekim bu filozofların vaazları kitaplaşmış, bugün hala okunuyor ve geçerli. Kâşif ve mucitler gelmiş, insanlara faydalı on binlerce keşif ve icat yapmışlar. Mektepleri var, üniversiteleri var. Dört mevsim yedi iklim tabiatın içinde yaşıyorlar. Bin bir türlü kıyafetleri var. M.Ö. 5000- 6000 yıl evveline gidin, Sümerler, Hititler, Mısırlılar müthiş eserler vermiş.
&
Arabistan’da hiçbir medeni gelişme yok. Hiçbir sanatsal yapı yok. Kâbe bile yıkık halde. Ekvator iklimi olması münasebetiyle kadın erkek herkesin altı çıplak üstü çıplak. O aşırı sıcağa rağmen, bol bol içmek için ve yıkanmak için su da yok. Bu yüzden abdest ve gusül getiren İslâmiyet hemen kabul gördü. Hz. Peygamberin zorlandığı olay, “BÜTÜN İNSANLARIN ALLAH İNDİNDE EŞİT” olması. Mescitte zengin ile köle aynı safta durması Arap zenginleri ve kabile reislerini rahatsız etti. Daha doğrusu, Hz. Muhammet sadece yeni bir din getirmedi. Abes ve seviyesiz gelenekleri yıktı. Adamlar ömründe seksen tane kadın kullanıyordu. Bunu dörde indirdi ve onu da bazı şartlara bağladı. Arabistan’da devlet de yoktu. Devlet kurdu. Kabile ve aşiretleri bir araya getirdi.
Evet, bedeviler çöllerde yaşıyordu ama şehirlerde yaşayan Hıristiyanlar ve Museviler de vardı. Bu zümre Allah ve peygamber inançları olan, ibadetleri olan düzgün insanlardı. Eğitimleri ve öğretimleri vardı. Avrupa gibi şahane olmasa da o iklime göre kiliseleri, havraları vardı.
Bunları bedevilerle karıştırmayalım. ÖMRÜ, çöl- çadır- kum- güneş- deve-köle- kadın –hurma ile geçiyor dediğimiz Araplar çöl bedevileridir. Puta tapanların çoğu bu çöl bedevileridir. Kâbe’de her kabilenin kendi putu vardı. Herkes putperest değildi. Semavi dinlere, bağlı Yahudi ve Hristiyan Araplar da vardı.
-&-
Peygamber Efendimizin (şefaati üzerimizde daim olsun) doğduğu zamanki sosyolojik durum, kültürel durum bilinmeli ki faiz bilinsin. Gördüğünüz gibi aynı çağda dünya ülkeleri harikalar yaratırken, Arabistan o çağın çok, çok, çoook gerisinde ilkel bir hayat yaşamakta. Devlet yok, memur yok, fabrika yok, işçi yok, üretim yok. Binaenaleyh para ile maaşlı kimse yok. Yani halkta para da yok. Faiz niye olsun? Nasıl olsun?
PARA OLAYINA GELELİM
O çağlarda dünyanın birçok ülkesinde krallar, kendi adına sikke bastırmıştır. Sikkelerin üzerinde 1-3- 5 -10 -20 diye nominal değerler yok. Zaten SİKKELERİN (Araplar DİRHEM diyor) değeri altın- gümüş oluşuna ve gramına göre değişiyor. Üzerinde rakamsal değer yok. Bu yüzdendir ki, insanlar altın mı, gümüş mü, bakır mı anlamak için sikkeyi dişiyle ısırarak ölçüyorlardı. Umumiyetle halkın para ile (sikke ile) işi olmazdı. Panayır zamanlarında halk bir şeyleri satmaya getirirdi. Genelde herkes bir şeyi satarken, kendinde olmayan ile değiş tokuş yapardı. Her zaman aldığı eşya verdiği ile eşit olmazdı. İşte o zaman araya para girerdi. Para böylelikle yayıldı. Zamanla denge unsuru olarak herkes kullanmaya başladı. Ortada faizlik bir durum yok
&
Buraya kadar faizin adını anmadık. Lüzumu da yoktu. Sıradan gariban biri faizle dirhem ile niye borçlansın ki? Pazara, panayıra satmak için ne getirse. Onu zaten herkes evinde yapıyor. Herkes aynı hayatı yaşamakta. Faizli veya faizsiz borç almanın bir mânâsı yok. Herkes ihtiyacını zaten kendi bağından bahçesinden tedarik ediyor. Sebze meyve kendi bahçesinde var. Ekmeği herkes kendi tandırında yapıyor. Koyunun, keçinin, tüyünü atın, eşeğin kuyruğunu, yelesini eğirip büküp ip yapıyor; ondan da istediği giysiyi kendi yapıyordu.
(SÜRECEK