Dün yayımlanan “Konuşuyoruz Ama Nece Konuşuyoruz” adlı yazıma gelen destek ve tepki iletileri içerisinde, bir tepki iletisi dikkatimi çekti.
Yazımı, abartılı bulduğunu bildiren okurum Sercan Karalar, “Konuştuğumuz dil, elbet de Türkçe…” demiş ve eklemiş; “Hem Avrupalı olma yanlısısınız, hem uygarlığın merkezinden, uygarlık gereği dilimize giren kelimelere karşısınız. Bu bir çelişki değil mi?”
… …
Çelişki değil Sercan Kardeşim, çelişki değil.
Siz vermek istediğim mesajı anlamamışsınız. Dilimize dışardan gelen sözcükler dilimizi varsıllaştırmıyor, kirletiyor. Dahası köreltiyor, kısırlaştırıyor.
Daha önce de yazdım.
Alman Dil Bilimci Prof. David Cuthel bile bizim dilimize bizden daha çok sahip çıkıyor.
Bakın ne diyor Prof. David Cuthel; “Birçok yabancı dil bilirim. Bu diller arasında Türkçe öyle farklı bir dildir ki; yüz yüksek matematik profesörü bir araya gelerek Türkçeyi yaratmışlar sanki. Bir kökten bir düzine sözcük üretilebiliyor. Türkçe öyle bir dil ki başlı başına bir duygu, düşünce, mantık, matematik ve felsefe dili…”
Kim söylüyor bunu?
Bir Alman dil bilimci, bir yabancı.
Prof. David Cuthel’in dediği gibi; dilimizde olmayan her yeni bir sözcük, dilimize uyarlanabilir, o yabancı sözcüklerden, Türkçe sözcükler yaratılabilir.
Dilimiz böylesi bir matematiksel ve mantık dili özelliğine sahip bir dildir.
Biz istersek, dilimizi, tüm dünya dilleri arasında en varsıl bir dil haline getirebiliriz.
Yeter ki şu Arap ve Batı dilleri yalakalığını bırakıp, özümüze dönelim.
Ama sadece sen, ben değil, hepimiz bu inançla dilimize sahip çıkalım.
Bürokratlarımızla, siyasilerimizle, askerlerimizle, bilim insanlarımızla, eğitmenlerimizle, turizmcilerimizle, doktorlarımızla, yargı mensuplarımızla, mühendislerimizle, esnafımızla, tüccarımızla, gençlerimizle, yaşlılarımızla... hepimiz... hepimiz dilimize sahip çıkalım.
Ve tabii özellikle de medyamızla...
* * *
Ama biz ne yapıyoruz?
Ulu Önderimiz Büyük Atatürk’ün; Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğunda kurtarmak, dil ve yazımda birlik sağlamak amacıyla kurduğu Türk Dil Kurumu’nu (TDK) kapatıp, onun yerine AKDTYKTDK’nu kuran 12 Eylül Askeri Cuntasının yüksek hizmetlerinden(!) sonra, hep birlikte “metroeurope”lu (!) olmayı yeğliyoruz.
Çıkın bir bakın Alanya ya da herhangi bir turizm kentinin sokak ve caddeleri üzerinde yer alan işyerlerinin tabelalarına... Tek bir Türkçe sözcük, tek bir Türkçe ad görebilecek misin?...
… …
AB İlerleme Raporu’nda “X, W, Q” harflerini kullanmamız öğütlendi diye, numaradan biraz söylendik, tepki gösterir gibi yaptık.
Sonra?
Sonra ne söylenirse onu yaptık.
Zaten yapıyorduk da…
Otellerimizin, pansiyonlarımızın, dükkanlarımızın adları Anglomaniaca(!) değil mi?
Yakın zaman içinde; hem “Küreseldaşlarımıza ayıp olmasın”, hem de “Türkçe isimler, Turistlerimizin akıllarında kalmıyor”, diye sokaklarımızın, caddelerimizin, mahallelerimizin adını da Anglomaniaca(!) koyarsak hiç şaşırmayın...
* * *
“X, W, Q” dendiği zaman; hop oturup hop kalkan, ortak bir dostumuz, bankaya gidecekti... Sordum; “hangi bankaya gidiyorsun?” diye ...
Dudaklarını büzüp; “Eyç es bi si Benke” dedi.
Güldüm.
Dedim ki; “A benim XWQ faşisti gardaşım!... 29 harfli abecemizin harf sayısı arttı da benim mi haberim yok?... Türkçe’de ne zamandan beri; ‘H’ harfi ‘eyç’; ‘S’ harfi ‘es’; ‘B’harfi, ‘bi’; ‘C’ harfi ‘si’ okunur oldu!?...”
Garip garip baktı yüzüme... “Televizyonlarda bile öyle söyleniyor...” dedi ve gitti.
Türkçe ne hale geldi görüyor musunuz?
Adam haklı! Türkçe konusunda en duyarlı olan TRT’de bile, HSBC’yi “eyç - ey - bi - si” olarak seslendiriyor.
Düne kadar, “K” harfini “ka” olarak; “H” harfini “ha” olarak, “aş” olarak okuyanlara kızarken; başımıza bir de “key” ciler, “eyc” ciler çıktı.
Ses bayrağımız Türkçe sahipsiz...
Ses bayrağımız Türkçe, yerlerde sürünüyor... Türkçe, ayaklar altında paspas...
Bu gelişmeler karşında, 12 Eylül Rejimi tarafından TDK’nun yerine kurulan AKDTYKTDK; ya hiçbir şey söylemiyor ya da (eğer çok üstüne gidilirse) Türk-İslam Sentezi Siyasası koşutunda, TDK’nun o güne değin savuna geldiklerinin tam aksini söylüyor...
Kapatılan Türk Dil Kurumunun özerklik bilincine sahip üyelerinin kurduğu Dil Derneği’nin çalışmaları da (ne yazık ki) etkili ve yeterli olmuyor. Hatta denilebilir ki, onların söylemleri, daha çok kafaları karıştırıyor.
Artık yazarların masalarının üzerinde, iki ayrı yazım kılavuzu var. Biri, adı uzun, edimi cüce AKDTYKTDK’nın, diğeri Dil Derneği’nin hazırladığı yazım kılavuzu.
Bir kılavuzun ak dediğine, diğer kılavuz (ya da diğer kurum) kara diyor.
Dil Gümrüğümüzün olmaması nedeniyle, dilimize girip, dilimizi kirleten “yabancı sözcüklerin nasıl yazılıp, nasıl okunacağı” bir yana; “kesme imi, düzeltme imi, nispet i’si, noktalı virgül, nokta ve virgülle ilgili sorunlar” ın hepsi birbirine girdi.
Devlet eliyle, millet olarak öldürdük Türkçe’yi.
Artık “metro bilmem ne” denen şu şeyden olduk...
Hadi hep beraber okuyalım şimdi...
Eyç – es - bi - si (HSBC)...
Yu – i – ef – ey (UEFA)...
Ef – ay – ef – ey (FİFA)...
– ti – vi (NTV)...
Si – i – o (CEO)
Ay – en – ci (ING – Oyak Bank’ın yeni adı)
!!??...
Ne yaptık şimdi?
Türkçe konuştuk(!).
Yerseniz.