Kadınlarımız, kızlarımız dünya şampiyonu olacak kadar başarıyor, başaracak.
Sular daima ileriye akar, yaşam geriye gitmez daha iyiye, güzele büyür. Bu doğa yasası değişmez. Ne kadar geriye gidiş zorlanırsa zorlansın kadınlarımız, kızlarımız çağdaş yaşamın her alanında; bilimde, sanatta, müzikte, yazında, sporda söz sahibi bireyler olacaklar. Hiçbir zaman Ortadoğulu kültürüyle yaşamdan koparılamayacak, eve kapatılamayacak, kendi akıl süzgeçlerinden geçirerek yaratıcı yeteneklerini ortaya koyacak; ister bilim, ister sanat, ister felsefe, ister spor dallarında toplumun gelişmesine katkıda bulunacaklar. Dünya toplumlarının gerisinde kalmayacaklar.
Günümüz Türkiye’sinde karma eğitime karşı yürütülen gerici saldırılar hız kazandı. Ülkenin başındaki gelmiş geçmiş en gerici iktidar olarak kaydedilen ittifak, kadın eli sıkamayacak kadar anlaşılmaz tavırlar, Taliban yönetimiyle bir sorunumuz yok diyecek kadar pervasız çıkışlar sergileyerek belli bir strateji doğrultusunda hızla modern yaşamdan uzaklaşmaya, ülkeyi Ortadoğu kaynaklı siyasal İslam ve mezhep karmaşası içine çekmeye uğraşıyor. Kızlarımızı çağdaş yaşamdan koparıp eve kapatmayı amaçlayan bir anlayış giderek okullarımızda kök salıyor.
Öyle sinsi sinsi değil açıktan, eğitim bakanları veya danışmanları aracılığıyla niyet ortaya atılıyor, birkaç ay süren bekleme döneminden sonra aniden uygulamaya sokuluyor. Bu gelişmeler Humeyni İran’ındaki gelişmelerle çok büyük paralellik gösteriyor. Yarın kalkıp “kadınlarımız iş yerlerine gelmeyecekler” veya “başları açık öğretmenler sınıflara giremeyecek” derlerse hiç şaşırmam. Bu gibi çağdaş yaşamdan uzaklaşma girişimlerine karşı tepkiler cılız kaldıkça veya tepki verilmedikçe dev adımlarla yol almaları kaçınılmaz.
Siyasal İslamcı bir anlayışla tasarlanan her girişim öncelikle nisbî anlamda demokrasi ile ülkeyi yönetmiş olan burjuvazinin tepkisini çekmesi gerekirken büyük sermaye ve işbirlikçi tekelci sermaye var olmalarını esas alarak her türlü uzlaşıya hazır bir pozisyon aldı. Ne de olsa kendi çocukları özel okullarda veya yurt dışında okuyor, bağnaz, gerici uygulamalardan uzak kalıyordu. Ülkeyi uzun süre yönetmiş, yönetemediği zamanlarda cuntalara başvurmuş olan burjuvazi kendi alış-verişini etkilemediği sürece kimin yönettiği, kimin işkencede inlediği ile ilgilenmiyor, halk çocuklarının eğitimi ise hiç konu edilmiyor. “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.” dercesine gerici uygulamalara ses çıkarmıyor.
Bu girişimler, laikliği, demokrasiyi, Milli Eğitim Temel Kanununu ve eşitlik ilkesini yok sayarak medrese eğitimine dönüşün sinyallerini veriyor. Cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor, kızlarımızın okumamaları dolayısıyla yaşamdan uzak tutulmaları hedefleniyor. Medrese eğitimi hayalleriyle bilimden, sanattan ve yaratıcı düşünceden uzaklaşmış bir genç kuşak oluşturma çabaları bu noktaya getirdi eğitimi. Tarikat ve cemaatlerin devlet kadrolarında azımsanmayacak etkisi de göz önüne alınırsa tehlike çok büyük ve ülkeyi yüz değil belki de iki yüz yıl geriye götürecek bir uygulamanın taşları döşeniyor.
Kadın-erkek eşitliği, cinsiyet farkı gözetmeden ve çekincesiz yaşama özgürlüğü ülkenin demokrasi meselesidir, vazgeçilemez. İktidarın gerici uygulamalarına, kadın hakları konusunda kısıtlayıcı tavırlarına karşı çıkacağız. Eşit yurttaşlar olarak, “öteki” yaratmadan yaşayacağız.
Demokratik yaşamla bağdaşmayan, binlerce yıl öncesinin dogmalarıyla yaşamak akıl dışıdır. Toplumsal gelişme kendi dinamiğiyle yaşanılır olmayanı eler.
Şiddetle karşı çıkmamız, uygulamanın kaldırılması için olanca çabayı göstermemiz gerekiyor.
İşte bu aşamada voleybolcu kızlarımızın getirdiği şampiyonluk bu gerici uygulamalara güçlü bir karşılık olarak düşünülmelidir.
Kupa töreni öncesinde bir kez daha mutluluklarını, sevinçlerini “erik dalı” eşliğinde dile getiren, Çin takımı oyuncularının da katılımıyla, spor salonunu çınlatan kadın voleybol takımımızı kutluyor yolları açık olsun diyorum. Tüm alkışlar kadınlarımıza.