EMPERYALİZM VE TÜRKİYE

Abone Ol

Emperyalizm, bir olgu, somut bir gerçekliktir. Tarihin her döneminde biçim değiştirmiş, fakat özü hiç değişmemiştir. Geçmişte Roma lejyonlarıyla gelen emperyalizm, bugün çok uluslu şirketlerin, medya devlerinin ve uluslararası finans kurumlarının eliyle yürütülüyor.

Eskiden “işgal” denilince akla tanklar, toplar, askerler gelirdi. Bugünse işgal sessizdir; sözleşmelerle, kredilerle, dizilerle yapılır. Modern emperyalizm artık savaş meydanlarında değil, masalarda ve ekranlarda hüküm sürmektedir.

Osmanlı’nın son döneminde kapitülasyonlarla başlayan ekonomik bağımlılığımız, genç Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk’ün önderliğinde kırıldı. Atatürk, “Siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıkla taçlanmadıkça eksiktir.” diyordu. Bu nedenle şeker fabrikaları, demir-çelik tesisleri, Sümerbank’lar, Etibank’lar kuruldu.

Ancak 1980 sonrasında bu birikim, “özelleştirme” adı altında elden çıkarıldı. “Yabancı yatırım” ve “serbest piyasa” denilerek ülkenin üretim damarları kesildi. Limanlar, madenler, fabrikalar, bankalar birer birer yabancı sermayeye geçti. O yıllarda kurulan kurumların tabelaları yerinde duruyor ama ruhları yok artık. Sahipleri biz değiliz.

Günümüzde emperyalizm “özgürlük” ve “insan hakları” söylemleriyle sahneye çıkıyor. Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da gördük: “Demokrasi getirmek” bahanesiyle ülkeler paramparça edildi, halklar birbirine düşman edildi. Sonra da bu ülkeler petrolünü, doğalgazını, limanlarını “yardım” karşılığı kaybetti.

Aynı senaryolar Türkiye’nin çevresinde de yıllardır uygulanıyor. Etnik, mezhepsel ve ideolojik ayrışmalar körükleniyor; ülke içeriden zayıflatılmaya çalışılıyor. Artık emperyalizmin hedefi toprak değil, Türkiye’nin birliği ve bütünlüğüdür.

Emperyalizmin en etkili silahı artık medya ve kültürdür. Diziler, filmler, markalar, sosyal medya platformları üzerinden toplumların yaşam biçimleri dönüştürülüyor. Kendi dilini, müziğini, edebiyatını küçümseyen; tüketimle var olmaya çalışan bir toplum yaratılıyor.

Market raflarında yerli ürün bulmak mucizeye döndü. Televizyonlarda yabancı formatlar, sosyal medyada “trend” olan Batı merkezli yaşam biçimleri dayatılıyor. Bu görünmez kuşatma, bir ulusu savaşsız yenmenin en etkili yoludur.

Emperyalizme karşı en güçlü silah, halkın bilincidir. Halk, neyin kendi yararına, neyin kendisine dayatıldığını anlayabilirse zincirlerini kırabilir. Eğitim, bilim, üretim, sorgulama yeteneği... İşte gerçek bağımsızlığın özü budur.

Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözü bugün her zamankinden daha günceldir. Çünkü emperyalizm, en çok sorgulamayan toplumları sever.

Bir ülke, kendi çiftçisini bitirir, sanayisini yabancıya teslim eder, eğitimini yozlaştırırsa, emperyalizm zaten savaşsız zafer kazanır.

Gerçek bağımsızlık, yalnızca sınırları korumakla değil; aklı, emeği ve üretimi korumakla olasıdır. Unutmayalım: Emperyalizm artık kapımıza tankla değil, reklamla, krediyle, diziyle geliyor. Ve ancak uyanık halklar, bu görünmez işgalin hakkından gelebilir.