Bilinen bir savsözdür; elmayla armudu aynı kefeye koyup tartamazsın. Elmayla elma, armutla armut bir arada olur karşıtı doğal olmayandır, yapaydır, genelde kabul görmez.
Suriye iç savaşı, büyük güçlerin bilek güreşi, güreş sonunda yenişemeyeceklerini anlayınca güreşi bırakıp kozlarını masa başında çözümlemeleri sonucunda elmalarla armutlar ayrıldı. Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde kümelendi. Olan duruma uyum sağlayamayanlara oldu; edimsiz kaldı. Bu edimsizlik yalnızlığı ve dışlanmışlığı getirdi.
Putin Suriye’yi Ukrayna hesaplarıyla karşısındaki deve, ABD’ye, terk edince Suriye üzerinde kendisine rol biçmeye çalışan tüm güçlerin çabaları açığa düştü. Suriye ABD emperyalizmin ve ileri karakolu İsrail’in denetimine girdi ve İsrail güneyini işgal etti, işgali genişletmeyi sürdürüyor. ABD’nin yeni işgal gücü HTŞ patronu adına orta Suriye ve Lazkiye civarını kontrol altında tutabilmek için zaman zaman dünya basınında yer alan katliamlar yapıyor. Dindaşlarını kırıyor. Bundan en çok ABD ve İsrail hoşnut. İsrail hem işgali genişletiyor hem de bazı cihatçı grupların ne yapacağını bildiğinden Suriye’nin geride kalan tüm askeri ve ekonomik alt yapılarını bombalıyor, imha ediyor.
Bu arada Suriye konusunda art arda toplantılar yapılıyor ancak hiç birisine Türkiye davet edilmiyor. S. Arabistan’da, Katar’da, Roma’da yapılan toplantılarda Türkiye’nin adı geçmiyor. Tam bir dışlanmışlık görüntüsü içindeyiz.
Keza, Kıbrıs konusunda da iyiye yalnızlaştırıldığımız görülüyor.
Yalnızca Suriye konusu değil uluslararası enerji ve ticaret yollarından, Doğu Akdeniz’deki çıkar alanlarımızdan da dışlanmış durumdayız. Enerji ve ticaret yolları ülkemiz üzerinden değil karadan ve denizden farklı seçeneklerle ülkemiz dışlanmış durumda.
Bunun belli nedenleri dış siyasette ülke çıkarlarını koruyacak kararlı tutumlar alamamış olmakta iç siyasette ve ekonomide ise ülkeyi 21. Yüzyılın gerektiği kapsamda düzenleyememekte yatıyor. Bu dağınıklık bizi daha da yalnızlaştırıyor.
Gazze, Lübnan, Suriye ve Yemen’de uyguladığı soykırım nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından suçlu ilan edilen ve yargılanması kararlaştırılan Netanyahu kendisi gibi insanlık dışı düşüncelere sahip olan Trump ve Macron, Orban, Weidel, Vlaams Belang, Geert Wilders gibi Avrupalı yönetici ve faşist parti başkanları tarafından kırmızı halıyla karşılanıyor, ayakta alkışlanıyor. Bir katil ayakta alkışlanıyor! Halkları Netanyahu’ya karşı gösteriler düzenlerken yöneticileri bağırlarına basıyor. İnsanlığın utanç duyduğu, duyması gerektiği katliamlara göz yumuyor, sorumlusunu yüceltiyorlar. Bu demektir ki ellerinde olsa tüm insanlığı ya esir tutacak ve sonsuza dek sömürecekler ya da kitle katliamlarıyla yok edecekler. Atalarından aldıkları ırkçı mirastan vazgeçmeyecekler.
Yalnızca Güney Afrika ve İrlanda bu katliama seyirci kalmadı, resmi olarak Netanyahu’yu suçlu ilan etti. Ya Müslüman ülkeler? Bu ülkelerdeki gerici yönetimler İsrail ve ABD ile işbirliği halindeler. BAE’liği, Katar, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ABD dümenine girip din kardeşlerinin katliamını seyrediyor veya Yemen’de olduğu gibi bizzat katliamda rol alıyor.
Dünyanın içine sürüklendiği dikta anlayışlarından çıkışın tek gücü tüm ülkelerin emekçi sınıfları olacaktır. Bu faşist gidişin önüne yalnızca işçi sınıfları ve emekçi tabakalar durdurabilir. İnsanlığın umudu her ülkenin emekçileridir. Umarım tez zamanda eyleme geçerler.