El alem özellikle bizim dilimize ait bir sözcük. Anlamı: Herkes, elgün, yabancılar veya samimi olmayan insan kitlesi… Yabancı dillerde tabii ki sözcüğün karşılığı var, ancak bizim dilimizde olduğu kadar anlam yüklü değil elbette.
Bizim kültürümüzde. neredeyse kaderimizi belirleyen bir üst kurul, bir teşkilat, görünmeyen ama bilinen bir gizli örgüt gibi “benim dışımda, ancak bana rağmen hayatımı yönlendiren kitle”… Akran zorbalığı, mahalle baskısı gibi…
Çocukluğumuzda başlar hayatmıza karışmaya, bize yön vermeye, idare etmeye…Adımlarımızı atarken el alem ne der diye düşünme noktasında, önce anneler elalem örgütünün yılmaz bir neferidir. Özellikle çocukluğumuzda ve gençliğimizde artık bizim içimize işlemiştir, bir kere içimizdeki çocuğu yaralamıştır, hakim olmuştur ‘ben’e .Tek başına kaldığımızda etrafımıza bakar oluruz elalem var mı diye.
El alem görse ne der? Ne der acaba? Bu kötü çocuk, kızın yanlış yolda, oğlun yanlış insanlarla geziyor, birlikte yolda yürümüşler, gülmüşler, mutlu olmuşlar, olmaz…El alem mutsuz olmuş, üzülmüş, bizi düşünmüş ve böyle birbirinin benliğine, zihnine girmiş, elini kolunu bağlamış insan topluluğu…
El alem örgütü artık yaşamımızın bir parçası olmuştur. Sürekli senaryolar yazarız, şunu yapacağım ama, el alem ne der, buraya gideceğim ama, el alem ne der?
Kimlerden oluşur el alem? En yakın çevremiz, ailemiz, arkadaşlarımız,komşumuz , komşumuza haber uçuran tanımadığımız onların komşuları, eşleri-dostları, arkadaşları, kaynanalar, görümceler, eltiler, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler…
Nineler, büyük anneler, büyük babalar, diyemiyeceğim, onlar daha olgun, yaşamlarına yön veren el alemin kendilerine ne kadar zarar verdiğini, yapmak istediklerini yapmadıklarını, yaşamak istediklerini yaşayamadıklarını, ancak yaşlanınca fark ettikleri için, torunlarla ilişkileri daha olgun, daha güzel oluyor. Daha güzel bakabiliyorlar ve çatışma yaşamıyorlar. Çünki onlar artık el alem örgütünden çıkarılmışlardır, hayatın güzellikleri ile ilgilenmenin, el alemden ben aleme geçmenin güzelliklerini yaşıyorlardır.
Pişmanlıkların, keşkelerin, yapmadıklarının acısını çıkarmak isteseler bile sağlık sorunları izin vermiyordur. Belki de sağlık sorunlularının, ağrıların, sızıların,daha olgun yaşlarda dizlerin, bellerin, boyunların ağrısı, uykusuzluklar, büyük bir nedeni sosyal baskılar..
Gezi notlarının arasında bu yazıyı yazmamın bir nedeni, ablam Psikolog Dr.Şule Çağlar’ın Kasım ayında Uçan Süpürge ile birlikte Çankaya Belediyesi Zülfü Livaneli Kültür Merkezinde gerçekleştireceği atölye çalışmasının başlığı...
Daha önce kendisinin bir çok atölye çalışmalarında bulundum. Aynı zamanda dans terapisi olan Dr .Şule Çağlar bu çalışmalarda iç benliğimize yolculuk yapmamız için yolları, kanalları açıyor. Yoldaki barikatları kaldırmamıza yardımcı oluyor, ışık yakıyor, öz benliğimizin keşif yolculuğunda bizlere eşlik ediyor.
Yollar açılınca biz kendi öz beliğimize rahat ulaşıyoruz. Vakit varken potansiyelimiz bize uyan gerçek benliğimizi buluyor, yoldaki bedenimize de ağrılar, sızılar yaratan bölgelerimizi keşfediyor, atölyeden çıkınca daha dik yürüyoruz. Ağırlıklarımızdan, ağrılarımıza neden olan tortulardan kurtulmak için yol haritamızı kendimiz çizebiliyoruz. Vaktiniz varsa katılın bu çalışmaya derim. İletişimi Uçan Süprüge sosyal medya sayfasından kurabilirsiniz.
Anne babalara tavsiyem, bu aleme hiç bulaşmadan yetiştirelim çocuklarımızı, kimseye göre değil kendilerine göre, kendileri olarak yetiştirelim, yol haritalarını çizmelerinde yardımcı olalım.
Önce ben, sonra biz, sonra alem bizim olsun....
ANKARA