Eğitimdir ki bir insanı insan kılar ve çok farklı yere getirebilir.
Onu sağlıklı, ruhsal yönden dengeli yapar ve topluma sorgulayan bireyler kazandırır. Bir kimse, yaşadığı süreç içinde yerinde ve doğru sorular sormasa ve giderek bunlara doğru yanıtlar almasa yaşadığı süreçte, oluş içinde tökezlemeye mutlak mahkûmdur.
Bu yüzden de hem mutsuz hem de huzursuz olarak yaşar, hayattan zevk alamaz; bunun yolunu bulamaz veya bulmakta zorluk çeker.
Birçok ülke ve bu ülkede yaşayan insanlar ülkenin kalkınması için bu hususta kafa patlatmışlar ve bazı şeyleri tatbik yoluna koymuşlardır.
Mesela bu yolda büyük bir atılım tapan Finlandiyalı Snellman, büyük bir reform yapmak suretiyle o ülkeyi belli bir çıtaya yükseltmeyi başarmıştır.
Büyük bir medeniyet kuran, yazıyı bulan ve kullanmayı da bilen, ayrıca sözlü kültürden gelen şeyleri de yazıya geçirmiş olan, Gılgamış Destanı'nın bugünlere kadar gelmesini mümkün hale getiren araştırmacılar var.
Bulunan tabletlerde; "Oğlum uslu uslu okuluna git." ve "Biliyorsan anlat" gibi cümlelere denk gelmekteyiz.
Her ulus, medeniyet ve eğitim meselelerine ciddi bir şekilde el koymak sorumluluğu almış ve ona göre bir model uygulamayı hedeflemiştir. Örneğin Selçuklularda Nizamiye Medreseleri, Osmanlılarda Enderun ve Sibyan Mektepleri görülebilir. Cumhuriyet ile bir ulus-devlet kurulduğu için bir ulus yaratmak amacına matuf bir yurttaş, iyi bir yurttaş, çağdaş bilgilerle donanmış bir yurttaş yetiştirmek için büyük bir çaba gösterilmiş ve birçok yol denenmiştir. Bu halk evleri ve eğitmenlere kadar uzanan bir gayrettir.
Babam bize hep fabllar yolu ile bir şeyleri dolaylı yolla anlatmak isterdi. Ben de torunuma yatmadan evvel en az üç tane masal anlatırdım. Bunlardan bir tanesini okuma-yazma ile ilgili olduğu için anlatmak isterim.
Bir tavşan kardeş varmış.
Bir gün, annesi onu; "Teyzene git de şunu al." diye yollamış. Tavşan kardeş de koyulmuş yola. Vardığında bakmış ki teyzesi olan tavşan kardeşin kapısı kapalı ve üzerinde bir not var.
Tavşan kardeş okuma-yazma bilmediği için okuyamamış.
Evin yakınında bir bank görmüş ve bari şurada oturayım ve bekleyeyim, demiş.
Oysa bankın üzerinde yine bir not varmış; "Bu bank yeni boyandı, yapışır." yazıyormuş.
Biraz sonra teyze tavşan gelmiş ve bakmış ki tavşan kardeş oturuyor o bankta. Tavşan kardeş teyzesini görünce; "Baktım ki evde yoktunuz, burada bekleyeyim dedim." demiş.
Teyze tavşan o çocuğun kapının üzerindeki notu, yani; "Komşuya kadar gidiyorum, biraz sonra gelirim." cümlesini okuyamadığını anlamış.
Bunun üzerine teyze tavşan demiş ki; "O senin oturduğun yerdeki notta da; "Burası yağlı boyayla boyandı, oturmayın." yazıyordu."
Bunları işiten tavşan kardeş çok utanmış.
Okula gidip okuma-yazma öğrenmemiş olduğuna çok pişman olmuş.
O günden sonra ilk fırsatta annesine demiş, annesi de onu en yakın okula götürüp yazdırmış.
O küçük kardeş, okuma-yazma bilmemenin başa çok kötü şeyler getireceğini de artık anlamış.
Eğitimin insana çok şey kazandıracağını öğrenmiş.
Hayatı kolaylaştıracağını ve insanın daha sağlıklı ve dengeli olarak topluma katılacağını; yaratıcı, üretken bir kimlik kazanarak yaşamak kabiliyetine haiz bir birey olacağını anlamak ve anlatmak mümkündür.
Bireyleri zihni her şeye açık ve doğruyu bulabilen, eleştiri ve analiz yetisine sahip olmuş olan bireyler olarak yetiştirmek için çok yöntem vardır.