İnsanı yeryüzündeki diğer canlılardan ayıran ve onu üstün kılan en temel şey “dil” ve “düşünce” dir. İnsan yaparak bilir, bildikçe yapar ve yaptıkça öğrenir.
Bu karşılıklı etkileşim taş yontan insanı atomu parçalayan insana dönüştürür.
Duyumlarla başlayan bilme süreci düşüncede üretilir, uygulamada gerçekleşir.
İnsan, bilgiyi yaşamda kullandıkça bilinçlenir, deneyimledikçe bilgeliğe ulaşır.
Heraklit “Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz” derken şunu da öğretir.
Düşünen kişi, daha önceki edinimlerinden ders çıkarmayı bilen kişidir.
Dil ise kişinin eylemde bulunmadığı şeylerden de ders çıkarmasını sağlar.
BASRALI HASAN
Elinde mumla yürüyen bir çocuğa sordum: “O ışık nereden geliyor?”
Çocuk mumu hemen söndürdü. “Bana nereye gittiğini söyleyin.
Ben de size nereden geldiğini söyleyeyim.” dedi.
SİHİRLİ TOHUM ÖYKÜSÜ
Bir zamanlar Çin’de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki dayanamayıp bir armut çaldı. Adamı yakalayıp cezalandırmak üzere İmparator’un karşısına çıkardılar.
Hırsız İmparator’u görünce ona şöyle dedi; “Değerli efendim çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni bağışlamanız için yalvarıyorum.
Eğer serbest bırakırsanız size paha biçilmez bir armağanım olacak.
“İmparator dudak büker: “Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?
Hırsız avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;
“Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.”
İmparator kahkaha atarak; “Ek o zaman, altın meyveleri görünce bağışlarım seni “dedi. “Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.”
İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra öfkeyle;
“Ben İmparatorum, bahçıvan değil, o tohumu vezire ver, eksin de altın meyveleri görelim.” dedi. Yoksul adam, tohumu vezire uzatınca başbakan telaşa kapıldı, İmparator’a dönüp itiraz etti. “Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.”
Hazinedar başı da bir bahaneyle bu görevi başkasına devretti. Oradaki bütün görevliler de bir bahaneyle tohumu ekmekten kaçındılar.
İmparator sessizlik içinde bir süre düşündü. Başı öne eğik başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve; “Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim” dedi.
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı. Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini istedi.
Sonra da bir kahkaha atarak:
Bas git buradan be adam, bu günlük bu ders hepimize yeter.” dedi.
SORUNLAR
Sorunlarına ilişkin bana söylediğin her şeyi dinledim. Bana onlar hakkında ne yapmam gerektiğini soruyorsun. Bence senin asıl sorunun insan türünün bir üyesi olmandır. Önce bu önemli sorununla yüzleşmelisin.
GERÇEK MUTLULUK
M.Ö. üçüncü yüzyılda yaşamış Yunan filozofu Menedem’e sohbet sırasında bir öğrencisi: “İnsanın istediğini elde etmesi büyük bir mutluluktur.” dedi.
Filozof söze şöyle karşılık verdi: “İnsanın elindekilerle yetinmesi daha büyük bir mutluluktur.”
ŞİMDİ SIRA ÖMER HAYYAM’A GELDİ.
Yüce varlık bize bir beden verince / Sevmesini öğretti her şeyden önce,
Sonra şu delik deşik yüreğimize / Mana incileri sakladı binlerce…
Bir dörtlük de benden:
Ezelden gelir, ebede giderim, / Bir garip yolcuyum kime ne derim?
Zaman ötesine geçer dururum / Aklımı başımda zor zaptederim.