Sohbetlerde söyler ve yazarım, tarihimizi 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası olarak iki ana başlık altında inceleyebiliriz diye. Günümüzde yaşanan sorunların çoğu bu darbenin sonucunda oluşmuştur.
ABD’nin uzantı dosyaları tarafından planlanan bu darbe sonrasında toplumdaki her yapı etki altına alınarak dönüştürülmüştür. Dış kabuğu, tabelası bırakılan nice yapı artık kendi işlevlerini yitirmiş garabetlerdir. Üniversiteler, sendikalar, siyaset ve partiler, dernekler, sanat ve spor…
Burada şifre sözcük “ideoloji”dir. Darbeci anlayış işine gelmeyen her söylemin “ideolojik” olduğunu ileri sürerek toplumsal algıları etki altına alarak kitleleri yönlendirmektedir.
Meraklısı için parantez… (Bugünün iktidarı da bir “paralel” yapıştırması ve yakıştırmasıyla işine gelmeyen her şeyi adeta “kötü kadın” der gibi aforoz etmektedir. Sonra da gelsin “vurun kahpeye” saldırıları…)
Dönelim konumuza… Toplumsal sorunların konuşulup tartışılması engellenen insan, kendi içine itilerek yalnızlaştırılmıştır. Bu yeni insan tipinin denetimi ise zaman içinde, adeta uzaktan kumanda misali özelleştirilen televizyonlar üzerinden yapılmış ve yapılmaktadır. (Medya…)
Bu baskıcı anlayış her alanı dönüştürürken toplumun kendini ifade etmede ve eleştiride en yetkin olduğu alan olan mizahı da apolitik bir çizgiye getirtmiştir.
Meraklısı için bir parantez daha… (Eski Yunancada “poli” çok, “tik” ise yüz anlamına gelmektedir. Buradan hareketle politikacı “çok yüzlü” demektir, “apolitik” kavramı için de çok yüzü olmayan, tek yüzlü, tek tip demek mümkündür. Küresel çeteler için ise “bin bir surat” benzetmesini yapıyorum. Çünkü bu yaratıklar, kendi çıkarları için her türlü maskeyi takarlar. Sağcı, solcu, milliyetçi, etnik-mikro milliyetçi, çevreci, dindar görünen (dinci) vb… O maskelerin arka planlarının okunması ve gizli ajandalarının görülmesi ise medya üzerinden engellenmektedir. Böylece kitleler onu kesecek kasabın bıçağını yalayan koyuna, işkencecisine âşık olan birine dönüşmektedir.
Eleştiri damarları kesilen kitleler artık toplumsal bir varlık değildir. Daha önce de yazdım, çağımızın gerçek nitemi “Yeni Köleci Çağ”dır. Antik çağın köleleri köle olduklarının farkında iken Yeni Köleci Çağın köleleri köle olduklarının ne yazık ki farkında değiller.)
Parantez çok uzadı biliyorum… Geldik konumuza…
1980 öncesi mizah siyasal yapıyı eleştirerek toplumu ileri doğru yöneltme, aydınlatma görevi üstlenirken yeni mizah anlayışı kendisine kapatılan insanın iç çelişkilerinden ve bireysel zaaflarından doğan çelişkileri öne çıkarmaktadır. İşte burada da insanın temel zaafı olan cinsellik ister istemez öne çıkartılmıştır.
Türk sinemasında seks filmlerinin yaygınlaştığı dönemde, Bekir Yıldız’ın bir öyküsünün adı “Emperyalizmin eli pantolon düğmelerimizde” idi…
Küresel çeteler (Emperyalizm ve Siyonizm) insanları; giyiminden, yemek seçimine, dinlediği müzikten, okuduğu kitaba ve seyredeceği filme kadar hemen her konuda tek tipleştirmeye çalışırken mizahımız da bu dalganın altında kalmıştır. Mizah-gerçeklik ilişkisi insanın apış arasındadır.
İşte bu anlayışın ışığında son dönemde yapılan komedi filmlerine ve televizyon programlarına bakınız. Esprilerin göndermeleri hangi çağrışım üzerine kurgulanmıştır? Bu sorunun yanıtını bulduğumuzda toplumsal aklın (bilim ve sanat) apış arasından kalbe ve beyne doğru yükseldiğini göreceksiniz.