Danıştay 10'uncu Dairesi, Cuma günü yayımladığı kararla, Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesine ait 24 Kasım 1934 tarihli Atatürk’ünde imzası bulunan Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Ayasofya’nın kalan diğer bölümleri de ibadete açıldı.
Danıştay kararından sonra Erdoğan’ın açıklamaları dikkate değerdir. Cumhuriyetin kurucu kadrolarına ve Atatürk’e karşı “tarihe ihanet” ithamıyla son derece ağır bir dil kullanmıştır. Oysa Türk halkı bu kadroyu İstanbul’u işgalden kurtaran ve ikinci kez vatan topraklarına katan vatanseverler olarak biliyor.
Sözü eğip bükmenin, döndürüp dolaştırmanın bir anlamı yok. Bu Cumhuriyetle ve kurucu kadroları ile bir hesaplaşmadır. Danıştayın açıklamayı saat 14.53’de, Erdoğan’ın ise saat 20.53’de yaparak İstanbul’un fethine gönderme yapması dikkatlerden kaçmamıştır. Çok daha önemli olan ise, Ayasofya’nın 24 Temmuz günü kılınacak Cuma namazı ile ibadete açılmasıdır.
24 Temmuz Abdülhamit saltanatının sona erdiği ve ülkenin tapu senedinin alındığı gün, yani Lozan Anlaşması’nın yıl dönümüdür. Böylesine incelikler ve dahice buluşlar karşısında şaşkınlıkla gülümsememek elde değil. (!)
Sayın Merdan Yanardağ’ın tanımı ile; “Ayasofya’nın, “fetih yoluyla padişahın mülkü haline geldiği” şeklindeki, Ortaçağ Osmanlı hukukuna yapılan bu gönderme, bir kamu davasında ilk kez yapılıyor. Böylece, kamu davalarında Cumhuriyet öncesi hukuku esas almanın da kapısı açılıyor.”
Anlaşılıyor ki Danıştay, Cumhuriyet öncesi ortaçağ hukukunu, Cumhuriyet hukukunun ve devrim yasalarının önüne koyarak karar alıyor. Hukukçuların belirttiğine göre, artık Cumhuriyet te iptal edilebilir ve devrim yasaları geçersizdir.
Bu basit bir sembolik karar değildir. Halkın bir cami gereksinimi vardı da, bu nedenle alınan bir karar da değildir. Zaten Ayasofya’nın bir bölümünde namaz kılınıyordu. Ayasofya’yı müze yapma nedeni, insancıl bir yaklaşım ve evrensel değerlerdir, bütün inançlara karşı, barış ve hoşgörüdür. “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi, karşındakine yapma” anlayışıdır.
Erdoğan aslında, bir dönem yaptığı açıklamalara bakılırsa bunun farkındadır. “Ayasofya'yı açmanın bir götürüsü var. Ayasofya'nın açılmasını isteyenler, yurt dışındaki camilerimizin başına ne gelir hiç düşünüyor mu? Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi (doğrultumu) kaybetmedim...Sultanahmet’i dolduramayacaksın, Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin... Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah. Biz ne zaman neyin nasıl yapılacağını çok iyi biliyoruz.” demiştir.
Bu bir çelişkidir.
AKP “Biz İslamcı değil, muhafazakar demokratız, laikliği benimsiyoruz, cumhuriyet felsefesiyle sorunumuz yok...yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar kalkacak” diyerek iktidara geldi. Ne dediyse tersini yaptı. Türk halkı elbette bunu değerlendirecektir.
AKP freni patlamış kamyon gibi baş aşağı gidişini Ayasofya çıkışı ile durdurmak istiyor. Ayasofya işsizliğe çare olmaz, mutfakta halkın tenceresini doldurmaz. Yoksulluğun, yolsuzluğun ilacı değildir.
İktidar kendisi hakkındaki yorumu yine en iyi kendisi yapmıştır. “Ayasofya’yı ibadete açacak kadar, istikametimi kaybetmedim” demişti. Görünen o ki ‘istikamet’ (doğrultu) kaybolmuştur.