Gün, doğruları haykırma zamanı.
On ilimiz ve de bu illerimizin ilçelerinin insanları acılar içinde kıvranıyor.
Yakınları enkaz altında “kurtarın bizi n’olur” diye çığlık çığlığa bağırırken; şans eseri kurtulanlar da onlar için bir şey yapamamanın dayanılmaz acılarını yaşıyor, dört dönüyorlar enkazların çevresinde.
Sadece bu son depremde değil, yıllardır ola gelen tüm depremlerde duyuyoruz bu çığlıkları, ama bir türlü akıllanmıyor ve de ders almıyoruz, bu acılardan.
Çünkü bir kulağımızdan giren yürek burkan bu feryatlar, düzlüğe çıkılınca diğer kulağımızdan çıkıp gidiyor.
Sonra?
Sonra yaşanan bu acılara “kader” denip, geçiştiriliyor.
Kader!…
Bu sözcük herkese, her şeyi unutturuyor.
Taaa ki…
Taaa ki bir sonraki depreme kadar.
* * *
Gelişmiş ülkelerin uzayda koloniler kurma yarışı içinde olduğu bir çağda bu ilkelliği yaşamak kader değildir.
Kader olarak nitelemek; yaşanan felaketi, yaşanan onca acıyı “olmamış” saymaktır.
Vicdan sahibi hiç kimse, yaşanan bunca acıyı yok sayamaz.
Her depremde acılı, mağdur insanlar ve onların acılarına katılan duyarlı insanlar haklı olarak feryat ediyor.
Ama öyle bir kesim de var ki; onlar da bu feryatları “siyasi feryatlar” olarak niteleyip, yaşanan acılara duymaları gereken saygıyı duymuyor, duyulmasını da istemiyorlar.
* * *
Yaşadığımız bu son deprem ve bu depremde yaşanan olaylar ilk değil, son da olmayacak.
Artık aklımızı başımıza devşirmek zorundayız.
Bundan sonra yaşanacak olası depremlerde de benzeri acıları ve kayıpları yaşamamak için, eni konu düşünmek, nerede, neden ve nasıl hatalar yaptığımızı tartışıp, bulmak zorundayız.
… …
Japonya da yanlışlarını tartışa tartışa bugünlere geldi.
Bizim de aynı yöntem(ler)i zorlamamız gerekiyor.
Nasıl mı?
Belediyelerimize, yüklenicilerimize (müteahhit), yüklenicilerimizi denetleyen kurumlara çeki düzen vererek…
Ne oluyorsa, hepimizin gözü önünde oluyor.
Demirden çalınıyor, çimentodan çalınıyor…
Bilinçsizce, cahilce ve de haince kolonlar, kirişler kesilerek sözüm ona tadilatlar(!) yapılıyor.
Genelde kolon ve kiriş kesenler apartmanların altında olan işyerlerinin sorumsuz kiracıları oluyor.
Çözüm?
Çözüm, apartmanların altına olabildiğince, işyeri izni verilmemesinde…
Çözüm?
Belediyelere ve yapı denetim kurumlarına sorumlulukları paralelinde ağırlaştırılmış cezai müeyyideler uygulanmasında…
Çözüm, çağdaş kentleşme kurallarının belirlenmesinde ve kuralların belli bir disiplin altına alınmasında…
Çözüm, seçim dönemlerinde siyasal amaçla çıkarılan “imar aflarına” son verilmesinde…
… …
Bugün bütün bunları konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız?
Depremler için toplanan paralar, depremle ilgisi olmayan alanlarda harcanıyor.
Bugün bütün bunları konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız.
Çağ dışı, beceriksiz, ilkel bir organize nedeniyle ölüm oranı arttı.
Hemen her konuda organize bozukluğu var.
Bu organizeyi yürütme görevi olan AFAD’ın (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın) başında ortalıkta görünmeyen İlahiyat Fakültesi Mezunu bir zat var.
Uzmanlık gerektiren bir makamda, İlahiyat Fakültesi Mezunu bir zatın ne işi var.
Nitekim de bu depremde anlaşıldı ki, bu görevin hakkından gelemedi, gelemiyor.
Bugün bütün bunları konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız?
37 milyar bütçesi olan Diyanet, deprem bölgesine tek bir kefen bezi bile göndermedi.
Bugün bu doğruları haykırmayacağız, ne zaman haykıracağız?
Hatay gibi stratejik bir il haritadan silindi.
Bugün bu doğruları haykırmayacağız, ne zaman haykıracağız?